Konu başlığı ile ilgili, Goethe’nin, İbn-i Haldun’un ve David Servan- Schreiber'in şu sözlerinin yorumunu siz çok değerli dostlarıma bırakıyorum.
Şüphesiz vardır. Bazı insanlar, hiçbir şeyden şikâyet etmezler, her zaman tatminkâr ve her şeyin iyi tarafını görürler, Yakınlarının başlarına bir hastalık veya bir bela geldiği zaman onları teselli ederler. Bilgelik onların mizaçlarına kazınmış gibidir. Bu kişiler bilgeliği doğuştan içlerinde taşırlar. Yaşadıkları hayatı düşünür ve düşündüklerini yaşarlar.
Şefkat, birisine yardım etmek amacıyla sevecenlikle yaklaşmadır. Başka bir ifadeyle şefkat, birisini korumaya çalışırken hissedilen sevgi ve merhamet, acıma duygusudur.
Düşüncelerimizin yalnız bizim üzerimizde değil, başkalarının üzerinde de büyük bir etkisi vardır. Kötü bir düşünce gerçekten de zihnimizi ve yüreğimizi karartan bir zehir olabilir. Zihnimizin ürettiği bir enerji olarak başkalarına da tesir edebilir.
Bütün alışkanlıklar önceden şartlanmanın sonucudur. Bunlar hiç de doğal değildir. Bu alışkanlıkların hiçbiriyle doğmadık. Bunların her biri bize yapışıp kalmış yeni bir programla değiştirilebilecek olumsuz programlardır.
Hiç düşündünüz mü? Neden bazı insanlar diğerlerine göre daha mutlu, daha üretken ve daha doyumlu? Farkı doğuran ne? Şans mı? Kader mi? Cevabı bulmaya çalışalım. Öncelikle kendimizle nasıl konuştuğumuza bir göz atalım.
Pek çok insan yardıma ihtiyaçları olduğunu düşünerek manevi açıdan zayıf kimseleri eleştirmektedir. Oysa onları ağır bir dille eleştirmemeliyiz. Bir insan, yardıma ihtiyacı olduğunu itiraf etmeye istekli olmadıkça dünyadaki en iyi danışman bile onlara faydalı olamaz. Zamanını boşa harcamış olur.
Yaşadığımız her tatsız olay kendi tekamülümüz için bir deneyimdir. Karşımıza çıkan her insan hayat denilen filmin kadrolu oyuncularıdır. Her biri filmin tamamlanması için gereklidir.
Üzüntümüz hiçbir zaman sandığımız sebeplerle ilgili değildir. Üzüntü duyduğumuzda bunun yaklaşık % 90’ı geçmişle ilgilidir. Bizi üzdüğünü sandığımız şeylerle ilgisi yoktur. Genelde üzüntünün sadece %10 kadarlık bir oranı yaşadığımız deneyimle bağlantılıdır.
Dikkatimizin nerdeyse tamamını görevlerimiz üstüne yoğunlaştırıyoruz. Daha ışıltılı bir hayat için kafamızı yormuyoruz. Böyle pırıltılı bir hayatı aklımıza bile getirmiyoruz. Güzellikleri arayıp bulmuyoruz. Günlerimiz monoton bir şekilde akıp gidiyor. İstanbul’da yaşayıp da Yerebetan Sarnıcını bile görmeyen pak çok insan var.
Hal dilinde kişi, gönlünden geçirdiklerini kalbinden söyler. Kal dili bir konuda konuşmaktır. Hâl dili ise o durumu yaşamayı ifade etmektedir. Bu dili bilen bu sözü kalbinden duyar, anlar ve yine gönlünden geçirerek kalbinden cevaplar. Hâl dili veya gönül dili, muhatabımızla sözsüz, harfsiz, kelimesiz anlaşabilmektir. Hâl dilini anlamak, hâlden anlamak ve anlayışlı olmaktır. Empati kurmaktır.
Bizim bir insan olarak değerimiz ne olduğumuza ve ne yaptığımıza bağlıdır. Başkalarının bu konuda ne düşündüğü bizim değerimizi belirleyemez. Herkesin beğendiği ve beğenmediği şeyler farklıdır. Bu sebeple herkes tarafından sevilmemiz ve beğenilmemiz imkansızdır.
Haddini aşmak, ölçüyü kaçırmak, anlamına geliyor. Gerçekte hayat, “ölçülü ve dengeli davranmakla” güzelleşir.
Övgülerimiz bol, eleştirilerimiz kıt olsun. İnsanları azarlamayı bırakıp övmeye başlayalım. Unutmayalım: Ödüllendirilen davranış tekrarlanır.
Mevlânâ ne güzel söylüyor: "Anlamayana anlatmak zulümdür; anlayana anlatmamak da zulümdür."
Aldatılmaktan, kandırılmaktan, aptal yerine konmaktan bıktınız mı? İşte size yalanı anlamanızı sağlayacak birkaç ipucu:
Irvin Yalom danışanlarına “Ölüm neden bu kadar korkutucu? Ölüm hakkında seni korkutan şey tam olarak nedir?” sorusunu sık sık sorar. Ölümle yüzleşen veya ölümü düşünen pek çok hastanın cevabı aynıdır:
Bütün canlılar ya gelişir ya ölür. Büyümek ve tekâmül etmek doğamızın bir parçasıdır. Dünyanın herhangi bir yerinde bir şey yararsızlaştığında orada körelme görülür. Doğada yararsızlaşan bir şey hemen ölür. Ancak ve ancak gelişime, ilerleyişe katkıda bulunan şeylerde mümkündür sağlıklı oluş. Hayatta kalabilmenin tek yolu ilerlemektir (Chopra s. 145).
Okumalarımın, araştırmalarımın, yazmalarımın temel sebebi, insanların rahatlamalarına yardımcı olmak. İnsanların kendilerini iyi hissetmesi için çaba sarf ediyorum. Bu dünyada tek bir düşmanım bile yok.
Sorunlarımız çok olsa da çözüm tektir. Üzüntü, kaybetme korkusu, acı, hastalık ve ölüm gibi durumlarla hemen hemen herkes bir şekilde karşılaşmıştır. Sadece bunlar değil. Bunlara ilaveten insanların baş etmek zorunda oldukları daha pek çok sorun vardır. Neler mi? İletişim sorunları, yanlış davranışlar, maddi imkânsızlıklar, geçimi zor insanlarla uğraşmak, iş endişeleri, çocuk yetiştirmek ve yaşlanmak…