Devletimizin iktisâdiyatı düzen tutmuyor. Düzeltilmesi pek de öyle zor bir iş değil.
Prof. Dr. İbrahim Ortaş: İlim ve bilginin önemi ne yazık ki toplumumuz tarafından bir türlü benimsenmedi ve anlaşılamadı. Yıllardır depremin geleceğini belirten başta Prof. Dr. Naci Görür hocamız olmak üzere birçok ilim insanı âdeta yalvarırcasına depremin yerini ve zamanını belirterek anlatmaya çalıştılar. Birçok hocamız 1999 depreminden sonraki süreçte çok sık şekilde ülkemizde depremin geleceğini yüksek sesle söylediler.
Editörlüğünü Prof. Dr. Birsel Küçüksipahioğlu ile Prof. Dr. Cevdet Yakupoğlu ’nun üstlendiği 16,5 X 23,5 santim ölçülerindeki 424 sayfalık eserin arka kapak yazısı:
20000 ‘li yıllara gelinceye kadar Türkiye’de en büyük felâkete yol açan deprem, 17 Ağustos 1999 târihinde, merkez Gölcük olmak üzere Kocaeli’nde yaşandı.
Adriyatik Körfezi’nden Çin Seddi’ne uzanan coğrafya ile bu coğrafyanın dışında olmakla birlikte, tek bir kişi olsa bile, üzerinde yaşadığı toprağı anavatan olarak benimseyen Türklerin bulunduğu her yer Türk vatanıdır.
Osmanlı döneminde Mevlevîhâneler esasta bir eğitim ve uygulama mekânıdır. Bünyelerinde üç fakülte barındırdıkları söylenirse mübalağa edilmiş sayılmaz. Eğitimi Mevlevîhânede ‘çile’ çıkarmış Dedeler veriyordu. Kur'ân-ı Kerîm, Ehadis, Mesnevî okutuluyor, bu konuların tefsir dersleri veriliyordu Hat sanatı, Ebrû, Katı'* v.s., bazı müzik âletlerinin yapımı, icrası ve en önemlisi müzik ve semâ ‘ Mevlevi Müziği ve Semâ ’ UNESCO tarafından hâlen ‘ Dünya Soyut Kültür Mirasları’ listesine alınmış bulunmaktadır. Bu konuda Kültür Bakanlığımız ve Milletlerarası Mevlânâ Vakfının gayretli çalışmaları içerisinde İstanbul’daki Vakfın Başkanı Faruk Hemdem Çelebi’nin payı vardır.
İskoçyalılar, cimriliği ile tanınmıştır. Çok cimri bir İskoçyalı taksiye binmiş. Uzun ve dik bir yokuştan aşağı inerken taksinin fren patlamış. Araba, cehennemî bir sür’atle gidiyor. İskoçyalı sinirlenerek şoföre bağırmış:
*Öğrendim ki... Pahalı giyim kuşam kişideki kusurları örtemez. *‘ Siz bilirsiniz ’ veya ‘ haklısınız ’ denilmesine rağmen tartışmayı devam ettirenin yanından jet hızıyla kaçmak gerek. *Öğrendim ki... Güvenilir insan
Seyhun ve Ceyhun ırmaklarında aldığı abdestin namazını Kosova ve Niğbolu’da kılan, Semerkand’da okuduğu ezanın sesi Adriyatik’te yankılanan kahraman Türk milletinin fertleri arasında büyük ilim adamları gibi İslâm âlimleri de yetişmiştir. İmam Mansur el Mâtürîdî, bu âlimlerden biridir. Aynı konudaki âlimlerden Arap kökenli Ebu’l Hasan el-Eşarî’nin kurduğu Eş’ariyye mezhebi mensupları, Kur’ân hükümlerine bağlı kalmakla birlikte akıldan ziyâde nakle ağırlık vermiştir.
Türkçemiz her biri çok büyük ve mühim dört tehlike ile karşı karşıyadır: 1-Yabancı kelime istilası, 2-Uydurma kelimeler, 3-İnternet Türkçesi, 4-Yabancı dille eğitim.
Serçe Allah'a küsmüştü. Günler geçiyordu ve serçe hiçbir şey söylemiyordu. İçine kapanmış, derin bir hüzne boğulmuştu. Artık Rabbine bir şey demiyordu ve O’nunla konuşmuyordu. Melekler merakla, Allah'a serçeyi soruyorlardı. Her defasında Allah meleklere, ‘gelecek’ diye cevap veriyordu. ‘Çünkü onun sesini duyacak tek varlık benim ve onun minik kalbindeki derdini anlayacak olan da benim’ diyordu.
Ahmed Yesevî kültüründe, bilhassa kalp temizliği hususunda zengin örnekler vardır. Örneklerden birinde Yesevî Şeyhi, müridine sorar: -Abdest aldın mı?
*Öğrendim ki... Hiçbir belâ, hiçbir musibet yoktur ki daha büyüğü olmasın. *Beynelmilelciler ne Avupahdır ne Asyalı. Ne Hıristiyan’dır ne Müslüman ne de Mûsevi... Onlar hem suda yüzen, hem havada uçan hem de karada sürünerek gidebilen garip yaratıklardır.
*Öğrendim ki... İnsanlar, gıda alış / verişine, aç iken gitmemeli, tok iken gitmeli. *Karşılaştığı hâdiselerden ders almayanlar, ottan farksız yaratıklardır. Merkep bile bir defa düştüğü çukura ikinci defa aslâ düşmez.
Ebedî âleme intikalinin 10. yılında hasretle andığımız Turan Yazgan gerek bilgi hazinesi, gerek insan sevgisi ile dolu yüreği, çalışkanlığı, tevâzu âbidesi şahsiyeti ile emsaline az rastlanan kâmil insandı. İkokulu Eğirdir’de okudu. Ortaokula Ankara’nın Cebeci semtinde, amcaoğlunun yanında başladı, İstanbul’da Vefa Lisesi’nde bitirdi. 1955 yılında Kastamonu Lisesi’nden, 1959 yılında İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nden mezun oldu.
Babasının elinden tuttuğu küçük kız çocuğu, yolda yürürken hüzünlü bir yabancıya gülümsedi. Bu gülümseme adamın kendisini daha iyi hissetmesine sebep oldu. Bu hal içinde, yakın geçmişte kendisine yardım eden bir dosta teşekkür etmediğini hatırladı.
‘Neden’ kelimesi, ‘ Sebep ’ kelimesinin yerine kullanılmak isteniyor. ‘ Ne ’ köküne eklenen ‘ den ’, kelime yapma eki değil, çekim ekidir. ‘ Neden ’ kelimesi Türkçede ‘ soru zarfı ’dır. Dilimizde, çekim eki ile soru zarfı yapılamaz. ‘ Neden ’ kelimesi ancak, ‘ ne sebeple ’ mânâsında kullanılabilir. ‘ Sebebi nedir ?’ denilir de, ‘ nedeni nedir ’ denildiğinde dilin zevki, güzelliği, estetiği kayboluyor.
Türk Dünyası'nda öyle kelimeler vardır ki sayfalar ve ciltler hacmi ile anlatılacak kavramları çağrıştırır. Sürgün denilince Kırım Türkleri ve Kafkas Halkları akla gelir Katliam ve soykırım kelimeleri Kerkük Türklerini hatırlatır. İşkence kelimesi ise Çinlileri ve Çin zulmü altında inleyen Doğu Türkistanlıları...
Tatar Moğol ilişkileri hakkındaki bilgilerin yanlış olduğu, antropoloji uzmanlarının incelemeleri sonunda anlaşılmıştır. Moğollar, Türklerden tamamen ayrı bir ırktır. Ancak Türkleşen Moğollar ile Moğollaşan Türkler den söz edilebilir. Tatarların, Türkleşen Moğollar olduğu görüşü de doğru değildir