Kalkınmasını tamamlamış, refah toplumu olma yolunda hızla ilerleyen ülkeler; alternatif enerji kaynakları arayışlarını yıllar önce başlattılar. Alternatif enerji kaynakları; nükleer, güneş, rüzgâr, jeotermal, deniz, hidrojen enerjisi olarak belirleniyor.
1876 yılında Kanun-u Esâsiye(Anayasa)’nın kabul edilmesinden sonra 19 Mart 1877 târihinde ‘ Meclis-i Mebusan ’ adı ile açılan mecliste 120 milletvekili vardı. 23 Nisan 1877 târihinde Rusya, Osmanlı Devleti’ne savaş ilân edince Meclis, kendisine verilen yetkiye dayanarak Sultan İkinci Abdülhâmid Han tarafından kapatıldı.
Müstakbel Almanya imparatoru Arşidük Ferdinand yüz bin kişilik ordusuyla Kanije önlerine geldi. Ordusunda Almanlardan başka İtalyan, Papalık, İspanyol, Malta ve Fransız birlikleri de vardı. Bu ordu, yeni bir haçlı ordusuydu adetâ... Ayrıca orduda 47 ağır top vardı. Bu kuvvetlerin karşısında; Kanije Beylerbeyi Tiryaki Hasan Paşa kumandasındaki dokuz bin asker ve yüz küçük kale topu ile kalplere sığmayan coşkun bir iman vardı.
Basınımızın kamuoyuna ilettiği göstergelere bakılırsa bardağımız ağzına kadar dolu. Konu ile biraz ilgilenenler, bardağın ancak yarısının dolu olduğunu kabul ediyorlar. Derinden tâkip edenler ise, bardağın dibinde biraz ıslaklık bulunduğunu görebiliyorlar. İyimserliklerinin sınırlarını zorlayanlar; ‘ Ona da şükür. Bardak, kup-kuru da olabilirdi .’ Diyebilirler.
Merhume Sâmiha Ayverdi Hanımefendi, Prof. Dr. Orhan Türkdoğan, Prof. Dr. İskender Öksüz, Prof. Dr. Oral Sander ve daha pek çok kişi, kitap ve makalelerinde bu konuyu irdelemişler ve çeşitli sebepler ileri sürmüşlerdir. Sebeplerin çok olması normal karşılanmalıdır. Çünkü Osmanlı Devleti’nin çöküşü bir sosyal olaydır. Hiçbir sosyal olay, tek sebebe dayandırılamaz.
‘İslâm'ın şartı beş adetle sınırlı değildir. Kur'ân-ı Kerim'de müminler için öngörülen her şey İslâm'ın şartıdır.’
Osmanlı Devleti, dünya târihinin en büyük devletlerinden biri ve Türk milletinin târih boyunca sâhip olduğu her bakımdan en büyük devlettir. Devletin adı; batılıların isimlendirdiği gibi ‘ Osmanlı İmparatorluğu ’ değil, kendisine uygun gördüğü isimle; ‘ Devlet-i Aliyye-i Osmaniyye ’dir.
Kültür, bir milleti, diğer milletlerden ayıran özelliklerin toplamıdır. Bu toplam içerisinde en önemli iki unsurdan birincisi dil , ikincisi din dir. Dil ön sıradadır. Çünkü insanların dinlerini öğrenmeleri için dile ihtiyaç vardır.
İstanbul dışındaki ilk dergi, ‘ Nevruz ’adı ile 1 Mart 1884 târihinde İzmir’de okuyucuya sunuldu. İzmir’de hazırlanıp İstanbul'da basılan, sonra İzmir’e gönderilip oradan dağıtımı yapılan mecmuayı; Hâlid Ziya (Uşaklıgil; 1866-1945), Tevfik Nevzad (ulaşılabilen hayat hikâyesi bilgilerinde doğum ve vefat târihleri yoktur) ve Bıçakcızâde Hakkı Efendi (ulaşılabilen hayat hikâyesi bilgilerinde doğum ve vefat târihleri yoktur) birlikte çıkarıyordu. İlk sayı, 50 sayfa idi. Dergide sayfa numaraları her sayıda yeniden başlamıyor, müteselsil olarak devam ediyordu. ‘ Siyasetten başka her şeyden bahseden, edebiyat ve fenne dair risâle ’ tanıtımı ve on beş günde bir yayın programı ile yayımlanan dergi, 15 Temmuz 1884 târihli 18. sayısı ile yayın hayatından çekildi. 3-5 satır ile özetlenen derginin hayat hikâyesinde, taşra dergiciliğinin çileli hayatı vardır.
Osmanlı Devleti’nin Mısır Vâlisi Kavalalı Mehmed Ali Paşa’nın (1769-1849) Kahire’de, Arapça olarak 20 Kasım 1828’de yayınlamaya başladığı ‘ Vekayi-i Mısrîye ’, Türk dünyasında yayınlanan ilk gazete oldu. İstanbul’da yayınlanan ilk Türkçe gazete; 11 Kasım 1831 târihinde Takvim-i Vekayi adını taşıyordu. 1850 yılına gelindiğinde, Osmanlı topraklarında 2 adedi Türkçe olmak üzere, Rumca, Ermenice ve Bulgarca ile diğer dillerde toplam 16 gazete yayınlanıyordu.
Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyelerinden Prof. Dr. Yakup Çicek, Röportajın ikinci ve son bölümünde yazarımız OĞUZ ÇETİNOĞLU’nun sorularına verdiği cevaplarla, günlük hayatta çok karşılaşılan konulara açıklık getiriyor.
Tefsir Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Yakup Çiçek, yazarımız Oğuz Çetinoğlu’nun sorularına verdiği cevaplarla, günlük hayatta çok karşılaşılan konulara açıklık getiriyor.
Çepniler, ilk Müslüman Türk'lerdendirler. Bazı güvenilir kaynaklarda, Alevîlerin bir kolu olarak bilinirler. 'Çepnilerin küçük bir bölümünün Alevî olduğu' şeklindeki ifâdelerin daha doğru olacağı şüphesizdir.
İnsan olarak yeryüzünde tek başına yaşayamıyoruz, ihtiyaçlarımızın tamamını bizzat kendimiz karşılayamıyoruz, bir kısım problemlerimizi başkasının yardımı olmadan çözemiyoruz.
Kırk beş yıl devam mücâdeleli bir hayattan sonra sürgündeki Kırım Türkleri, önce gizli, sonra da resmen izin almış olarak Vatan Kırım'a dönmeye başladılar. Geri dönüş; sevinçli – ümitli ve fakat gidiş kadar zorlu oldu. Topyekün sürgünün 50. yıldönümünde, 1994 yılına gelindiğinde Kırım toprakları; ata yurdun a d önebilme imkânı bulabilen 260.000 vatan âşıkı tarafından yeniden Türkleştiriliyor, yeniden Müslümanlaştırılıyordu.
Bu bölümde iktisâdî hayatımızı düzene koyacak kuruluşlara kuşbakışı ve kısaca bakılacaktır
Kırım Türkleri, bugün bir bölümünün yaşamakta oldukları topraklara on ikinci yüzyılda gelmeye başladılar. On üçüncü yüzyılın ilk yarısı tamamlanmadan Kırım coğrafyası, Türk Yurdu hâline gelmişti. 1441 yılında Hacı Giray; adına hutbe okutmak ve para bastırmakla, Kırım Hanlığı'nın târih sahnesindeki yerini almasını sağladı. Kırım Hanlığı 315 yıl hüküm sürdü.
Ekonomimizin Doktor Raporu Bir ülkede, ekonomi mekanizmasının sağlıklı olup olmadığının, gelecekte nasıl bir seyir tâkip edeceğinin bilinmesi için, belli başlı beş ana gösterge vardır:
İslam Hukuku Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Abdülaziz Bayındır sorularımıza verdiği cevaplarla okuyucularımızı doğru bilinen yanlışlar hakkında bilgilendiriyor.
11 Eylül 1914: Kırım’lı Türk gazeteci, yazar, düşünür ve eğitimci , Kırım’ın Bahçesaray şehrinde vefat etti. Doğumu: Bahçesaray, 1851.