Türkiye Cumhuriyeti’nin temelleri Mustafa Kemal Paşa’nın 19 Mayıs 1919’ta Samsun’a çıkışından sonra 22 Haziran 1919’da Amasya Tamimi yayınlandı. Tamimde: Türk milletinin bağımsız bir devlete sâhip olacağını ifâde eden cümle dikkati çekiyordu: ‘ Milletin istiklalini yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır .’ Tamimde ayrıca; ‘ Vatanın tamamı, milletin istiklâli tehlikededir. Hükümet merkezi İtilaf Devletleri'nin etkisi ve denetimi altında bulunduğundan, sâhip olduğu sorumluluğun gereklerini yerine getirememektedir. Bu durum, milletimizi adı var, kendi yok durumuna düşürüyor .’ Deniliyordu.
Çok eski târihlerdeki Andaval Köyü, Kayseri ile Niğde arasında idi. Niğde’nin güzel elmalarını Ankara ve diğer illerde satmak için Niğde’ye giden Kayserililer, bu köyde mola verirlermiş. Çok misâfirperver olan Andavallılar, Kayserilileri çok mükemmel ağırlarlarmış.
Türklerde aile, toplum olma anlayışının başlangıcı ve sosyal hayatın en küçük birimi olmakla birlikte temelidir de. Toplum hayatı, aile ve akrabalık bağları üzerine kurulmuştur. Birbirine kan bağı veya ‘sıhrî’ kelimesiyle ifâde edilen evlilik bağı ile oluşan akrabaların toplamına geniş aile denir. Çekirdek aile; ana-baba ve evlattan oluşur. İster çekirdek aile olsun ister geniş aile… Türk toplumunun ve Türk devletinin temelini aile müessesesi oluşturur.
Türkler için İslamiyet, ‘ dinlerden bir din ’ değildir. İslâmiyet’in; Hamurabi Kanunları’ndan veya ‘Cengiz Yasaları’ndan bu yana yazılmış hiçbir kitapta eşine benzerine rastlanmayan muhteşem adâletine dayanarak söylemek gerekirse, Türkler de İslâmiyet için, ‘ milletlerden bir millet ’ değildir.
Vaktimiz bol. Normal zamanlarda işten-güçten, günün şartları gereği koşuşturmaktan okumaya ve tefekkür etmeye (derin düşünmeye) vakit bulamayanlar için büyük bir fırsat doğmuştur. Bu fırsat en iyi şekilde değerlendirilebilirse, yalnız değerlendirenler değil, bütün insanlık yararlanır.
Prof. Dr. İsmail Yakıt: İslam kelimesi Arapçada ‘S-L-M’ kök harflerinden gelir. Bir başka ifâde ile ‘ silm ’ kökünden türemiştir. Bu kökten türeyen ‘ İslâm ’ kelimesi, tarih boyunca birçok anlam kazanmıştır. Bu anlamları dört madde halinde ele alabiliriz. Kur'ân bu dört anlamı da kullanmaktadır.
05 Nisan 1990 târihinde Çin Halk Cumhuriyeti, Doğu Türkistan’ın Barın şehrinde yaşayan Türklere katliam uyguladı.
Dünyanın pek çok ülkesinde farklı şakaların gelenek haline geldiği ‘ 1 Nisan Espri Günü ’ ile ilgili, farklı kültür, inanç ve dillerde efsaneler bulunuyor.
Vatan; ‘ millet ’ denilen insanlar topluluğunun, bir devlet çatısı altında bağımsız olarak yaşadığı toprak bütünüdür. Vatan sevgisi; üzerinde bağımsız bir şekilde yaşadığı topraklar için insanların; gerektiğinde her türlü fedâkârlığa katlanabilme ve hattâ hayatını fedâ edebilme duygusudur. Vatan sevgisi insanlara has en asil, en yüce duygudur.
‘ Millet ’e; ‘ ulus ’, ‘ vatan ‘ yerine ‘ toprak ’ veya ‘ coğrafya ’, ‘ millî şuur ’ yerine ‘ ulusal bilinç ’… diyenler, Ata Türkçe yerine Ataç Türkçesi ’ni tercih ediyorlar. Batıdan gelen her şeyi tartışılmaz ve güzel zannediyorlar.
Türklerde ‘ Devlet ebet-müddet ’ kavramı hâkimdir. ‘ Ebed-müddet ’ ‘ Sonsuz, süresiz ’ mânâsında bir deyimdir.
Röportajın birinci ve ikinci bölümlerinde, Prof. Dr. Abdulaziz Bayındır’ın sorularımıza verdiği cevaplarla, Mî’rac olayı; çok sâde, Âyet-i Kerîme ve Hadis-i Şeriflerden deliller gösterilmek suretiyle ve bütün şüpheleri yok edici bir şekilde aktarılmıştı. Konunun ne kadar çok tartışıldığını ve incelendiğini, karmaşık olduğunu belirtmek maksadıyla röportajın üçüncü ve son bölümünde, Mî’rac ile ilgili farklı görüşlerden bâzıları ve mî’rac olayı ile ilgili kavramlara açıklık getiren bilgiler sunulmaktadır.
Mi’raç, Sevgili Peygamberimiz Hazret-i Muhammed (sav) Efendimizin en büyük mucizelerinden biridir. Mucize, iki cihan serveri Peygamberimizin Mescidi Haram’dan Mescidi Aksâya, oradan da gökyüzünde, daha yüce âlemlere yaptığı yolculuğu kapsar. Bu sır ve hikmet dolu yolculuk; Kur’an-ı Kerim’de, İsrâ Suresi 1. Âyet’te meâlen: ‘ Bir gece, kendisine bâzı âyetlerimizi gösterelim diye kulunu Mescid-i Harâm’dan, çevresini mübârek kıldığımız Mescid-i Aksâ’ya götüren Allah, eksikliklerden münezzehtir. O gerçekten işitendir, görendir .’ ifâdeleriyle yer alıyor.
İnsanları, torna tezgâhından çıkmış gibi ‘tek tip’ hâline getirmek, gerekli olmadığı gibi mümkün de değildir. Fakat hedefte birleşildiği gibi asgarî müştereklerde de birleşmek mümkündür.
Türk ahlâkı en eski çağlardan beri toplumcudur. Her Türk, toplumun menfaatini, kendi menfaatinden üstün tutar. Ferdiyete değer vermeyen Türk ahlâkı, şahsiyete saygı göstermiştir. Türkler, savaşta ölmekten gurur duyarlar, yatakta ölmekten korkarlardı. İslâmiyet’ten önceki Türklerde ‘ İslâmiyet’in şehitlere vaat ettiği cennet ’ bilinmiyordu. Böyle olduğu halde, şeref saydıkları için, savaşta ölmek isterlerdi.
Türk milliyetçiliği statik (durağan) değil, dinamik (değişen şartlara ayak uydurabilen, canlı ve atılgan, enerji dolu) yapıya sâhiptir. İlgi alanı son derece geniştir. Vatan toprağını ve o topraklar üzerinde yaşayan insanları ilgilendiren her şey, milliyetçi düşünceye sâhip insanları ilgilendirir. İsrail’de Yahudi milliyetçiliği, Rusya’da Slav milliyetçiliği, İran’da ‘ Şi’ îlik ’ adı altında Fars milliyetçiliği, Yunanistan’da Rum milliyetçiliği, Türkiye’mizin bir bölümünde Kürt milliyetçiliği bütün şiddeti ile devam ederken, Türk milliyetçiliğinin eriyeceğini düşünmek, söylemek ve yazmak ancak Türkiye üzerinde emelleri olanlara moral vermek mânâsını taşır. Bunun bir başka adı; ‘ vatan hainliği ’dir.
Töre, hukuk düzeni demektir. Türkler dâima etrafları düşmanla çevrili bir hayat yaşadıkları için çok disiplinli, dâima birlik ve berâberlik içinde yaşamak mecbûriyetindeydiler. Bu yüzden Türk ülkesinde nizâmı sağlayan töre her şeyden önce gelirdi.
Türkçülük / Türk milliyetçiliği kavramını basit anlatımıyla; ‘Müslüman olsun veya olmasın, ‘ Ben Türk’üm ’ diyen her insanın, başı dik ve karnı tok, bağımsız olarak kendi vatanında, kendi millî bayrağının altında, kendi dilini konuşarak, inançlarının gereklerini serbestçe yaparak yaşama hakkına sâhip olmasını, vatanı ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü sağlamayı, sağlanan bütünlüğü güçlendirmeyi ve yükseltmeyi, millî ve mânevî değerlere bağlılığı pekiştirmeyi ideal olarak benimseyen ilmî, siyâsî, felsefî, iktisâdî ve Türk millî kültürüne dayalı düşünce sistemidir.’
Târih kitaplarından Türklere ait bölümler çıkartılırsa, ortada boş bir defter kalır. Eski dünya üzerinde hiçbir millet yoktur ki kendi târihini ve medeniyetini Türkler olmaksızın oluşturabilmiş olsun. Türkler, insanlık târihinin ve medeniyetinin yürüyüşüne hız kazandıran, kendisinden sonra târih sahnesine çıkan milletlerin-devletlerin oluşmasına zemin hazırlayan en eski milletlerden biridir. Atlılarımızın nal izlerinin bulunmadığı toprak, suyunu içmediği ırmak ve göl, kılıç şakırtılarının yankılanmadığı dağ, ‘ Allah Allah ’ nidalarını, Mehter Takımının ‘ Hücum Marşı ’nı dinlemeyen ova yok gibidir.
Millî Eğitim eski Bakanlarından Hasan Ali Yücel, 26 Şubat 1961 târihinde İstanbul’da vefat eti. Doğumu: İstanbul, 16 Aralık 1897.