17-19 Mayıs 2000 târihinde, Bulgaristan’ın Şumnu şehrinde ‘Balkanlarda Kültürel Etkileşim ve Türk Mîmârisi’ adlı Türkiyeli ve Balkan devletlerinden katılan 60 bilim adamıyla milletlerarası sempozyumu düzenledi. Toplantılarda sunulan bildirilerin tamamını, Türkçe, Bulgarca iki ciltlik kitaba dönüştürdü.
Dünyâda büyük yankı bulan Aragon’un sunuşundan sonra Aytmatov’un eserleri, dünyâ dillerine çevrildi ve tartışmalar da kendiliğinden sona erdi. Artık Cengiz Aytmatov, aldığı ilhamla dünyâya doğru akmakta; insanın zamanla, mekânla, sosyal ve siyâsî kimliğiyle değişmeyecek olan yönlerini, ezelden ebede yönelmiş gerçeğini anlatmaktaydı.
12 Aralık 1928 târihinde Kırgızistan’ın Talas vâdisinde yer alan Şeker Köyü’nde ailenin ilk çocuğu olarak dünyâya geldi. Onun hayatı, yazdığı romanlardan daha fazla okunmaya değer hâdiselerle doludur.
Tolgonay, Tanabay, Edigey, Danyar, Cemile, Asel dünyâda yaşayan, her yerde karşılaşabileceğiniz kişilerdir. Aytmatov’u okuyup kavrayanlardan merhum Muhtar Avezov kırk yıl evvel şu tespitte bulunmuş: “Gerçekten en sevinçli şey, Aytmatov’un Kırgız nesrindeki farklılığı insanı tanımasındadır.
İnsan, özü bakımından merak, sevgi, haya, başarma ve sorumluluk ile adalet olmak üzere, her biri ayrı etkileme gücü olan kavramların yoğurduğu bir varlıktır. Merak ve başarma kavramına bağlı oluş ve kılışlar, insan zekâsıyla aynı yönde yürüyor.
Prof. Dr. Tural: Şimdi bizim bir problemimiz var: Avrupa ülkeleri, Hint Avrupa diğer ülkeler, kendileri dışındakilere çok ilgi göstermiyorlar. Komünist dünyâda parlayan bir yıldız olduğu için, o rejime yakın ülkeler Cengiz Bey’e ilgi gösterdiler. Sâdece komünist ülkeler ve komünist aydınlar.
Prof. Dr. Tural: Şimdi biliyorsun, Türkiye’de onun eserlerinin çok baskısı yapıldı, çok okundu ve belki de Kırgızistan’ın üç katı kadar okundu. Türk romancılarına bunun tesir etmemiş olabileceğini söyleyemeyiz. Hattâ daha ileri giderek söylenebilir ki, Gülsarı adlı eserinden etkilenerek Yılkı Atı diye bir roman yazan var. ‘Can Yoldaşı’ diye senaryo yazan var; filme de çekildi.
Prof. Dr. Tural: Ne güzel söylediniz: Evet, o bir fenomen, çok özel bir mucizeyi, Türk soylu bir adın, dünyânın ufkunda görünüp alkışlanmasını gerçekleştirdi. Bunu nasıl yaptı diye sorarken az dokuz birincil, en az dokuz da ikinci ve üçüncü dereceden, temellendiriciyi, ana besleyiciyi, kitap ölçeğindeki bir cevabı birkaç cümleye sığdırmamı istiyorsunuz.
Prof. Dr. Tural: Cengiz Bey’in eserlerinde, günlük hayatın Sovyet rejimi içinde anlatılabilecek bütün gerçekleri, bütün çıplaklığıyla anlatılmıştır. Yoksulluk, çâresizlik, parti emirleriyle hürriyetsizlik, kendini inkâr ve târihî mensubiyetinden habersizlik öyle güzel işleniyor ki, ama bu olumsuzlukların çözümü de üstü örtülü ve sembollerle anlatılır.
Bana göre, Türklerin en eski yurdu, bu günkü Altay Dağları bu günkü Oş şehrinden güneye ve güney doğuya doğru uzanan geniş ve büyük bir yayla idi. Bu büyük yüksek yaylada Türk toplulukları yurt/curt adını verdikleri yerlerde yaşıyorlardı. Her Türk toplumunun yazın göçtüğü yurt ayrı, kışın göçtüğü yer ayrı.
Prof. Dr. NEZAHAT ÖZCAN: Sadık Hoca, üslubu san’attan, san’atı mizaçtan ayrı görmez: “Sanat, üslûbun; üslûp, mizacın; mizaç, insanın kendinden gayrisine gösterdiği netice değil midir?” diyor (s. 30). Bugün rast geldiğim bir videoda bir doktor bey, “El, beynin uzantısıdır” diyor ve becerilerimiz ile beynimizin işleyişi arasındaki bağa dikkat çekiyordu. Bu cümlede el, yerine üslûp kelimesini de yerleştirebiliriz.
Prof. Dr. NEZAHAT ÖZCAN: Hocamızın yeni yayınlar da daima gündemindedir. Sorulara Cevaplar -II- içinde Banu Hanım’ın bir sorusuna verdiği cevapta, yazılarında, sohbetlerinde yeni yayınları takip ettiğini görmek mümkün. Sayın Cumhur Aksel, Sadık Hoca’nın yeni tanıdığı isimlerden. Aksel, Türk’ü merkeze alıp Dünya’daki konumu, mevcut vaziyetimiz nedir’i izah etmiş, 3 ciltlik kitaplarında: “Cumhur Bey, TÜRK adlı halkın kökenini, değişim ve dönüşümünü, Türklüğe yapılan iftiraları işleyen akademik niyetli üç ciltlik kitap yazdı: ÖTEKİ 1-2-3...” (S. 303). 2017, 2019, 2022 tarihli kitapların isimleri sırasıyla şöyle: Öteki: Ötekileştirmenin Kaynaklarına Kısa Bir Bakış Ve Türkler I; Öteki 2: Efsaneden Gerçeğe Türklerin Tarihi II; Öteki 3- Osmanlı'nın Çöküş Sürecinde ABD'nin Yükselişi.
Prof. Dr. NEZAHAT ÖZCAN: Yazar Oğuz Çetinoğlu, sayıları gittikçe azalan asıl mesleği Türklük Bilimi ile ilgili olmadığı hâlde vatanının, dininin, milliyetinin önemli şahsiyetlerini yazma noktasında da sahiplenen münevverlerimizden.
Prof. Dr. NEZAHAT ÖZCAN: “Kıymet bilmeyen toplumlarda kıymet yetişmez” cümlesinin sahibi, edebiyat tarihçimiz İsmail Habip’i analım mı burada Çiğdemciğim. Sadık Hoca edebiyat tarihine adları zaten geçmiş (Yahya Kemal, Ahmet Haşim, M. Emin Yurdakul vb. gibi) edipleri, kendi penceresinden işliyor.
Prof. Dr. NEZAHAT ÖZCAN: Senin de fark ettiğin gibi Çiğdemciğim, Hocamız, ihtisas alanı olarak “edebî türler” ile “edibler” sınırlarını aşarak aslında insanı ilgilendiren ve onun muhatabı olan/olması gereken her alana vâkıf olmayı seviyor ve bunu gerçekleştiriyor da. Hoca okumayı, yeniyi öğrenmeyi bir ihtiyaç, hayat tarzı olarak benimsemiş. Sözlü ve yazılı bir üslûp bütünlüğünün oluşabilmesi için günde en az 4 saat okuma yapmanın elzem olduğunu bizlere söyler.
Prof. Dr. NEZAHAT ÖZCAN: Hocamızı Ankara’da Gazi Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü 3. Sınıf Yeni Türk Edebiyatı derslerimizde tanıdık (1988-89). Bölümün ilk mezunları olacaktık. Heyecanlıydık. “Türkolog” ünvanı alacağımız için de ayrıca bir gurur taşıyorduk.
A-Malzemesi Bakımından: 1-Malzemesi, ses, âhenk olan: Müzik.
Bu sınıflama aynı zamanda güzel sanatlarda, basitten karmaşığa, müşahhas tan mücerrede, maddeden mânaya, faydadan güzele doğru bir gelişmeyi göstermesi bakımında da değerlidir.
‘İslâm'a göre figür yoktur, fakat belli bir zaman için birleşmiş atomlar vardır. Ve çizgi, İslâm’a göre yerini değiştiren bir noktadır. Aslında bu târif de tamamı ileyenidir’ ve eski Yunan'ın hendeseci karakterine nazaran İslâm’ın yerini tâyin etmektedir (Bkz. Din ve San’at Burhan Toprak, Varlık Yayınları, sf: 8, 9).’
Âdem’den başlayarak sâhifeler (suhuf) alan, sâdece vahiyle görevlendirilen, kendisine kitap indirilen haber verici (peygamberler)ler, nebi, resul adını taşıyan özel kişiler, insanların put, büt, sanem, ikon adı verilen Allah’ın güzel isimleri ve anlamları konusunda geniş bilgi için bakınız: