Güneş bir ağaç boyu kubbelerde nûr Gökte huzur, yerde huzur, evde huzur!
Tanpınar; “Şiirin Niteliği” başlıklı yazısında, “Şiir yazıldığı dilin içindedir. Tercüme ile sevilen şâir hemen hemen yoktur” der.
15 Mayıs 1919 tarihinde, sömürgeci ve emperyalist Batılıların maşası olan Yunanlı işbirlikçilerin İzmir’e girişi ve bunun ardından da Mustafa Kemal Paşa’nın 19 Mayıs 1919’da Samsun’a ayak basmasıyla başlatılan Türk Millî Mücâdele hareketi/Türk İstiklâl Harbi, 11 Ekim 1922’de imzalanan Mudanya Mütarekesi’yle bitmiş ve 24 Temmuz 1923 tarihinde imzalanan Lozan Antlaşması’yla da fiilen sona ermişti.
Türklüğün bağrına hançer vuranlar, Size mi elimi uzatacağım? Her köşe başında pusu kuranlar, Size mi elimi uzatacağım?
Büyük milletlerin büyük dâva adamları olur!.. Büyük milletlerin büyük fedâileri, şanlı kahramanları, sezgisi yüksek ileriyi gözleyen irâdeli kılavuzları olur!..
Her san’atın umûmî ve hususî kaideleri olmasına rağmen, hiçbir kaide, asla bağlayıcı değildir. Çünkü bu durum, san’atı ufuksuzluğa götürür, gücünü daraltır, yerinde saydırır.
Fikir dünyamızda bâzı şahsiyetler vardır ki, bitip tükenmez birer hazine gibidirler ve her an onlarla yaşarız. Bunların bâzıları siyâsetçi olur, bâzıları şâir-edip, ressam, hattat veya müzisyen.
Bir zamanlar, ben de dâhil; ‘Vatan-Millet-Sakarya’ diyenler vardı ve onlara, bakıp gülüp geçenler de az sayılmazdı…
Hep düşünmüşümdür: Milâddan önceden başlamak üzere, bunca mahrumiyete ve imkânsızlığa rağmen, bunca yazı nasıl yazılabilmiştir?
Türkiye’de ‘dört’ temel veya ana siyâsî akım vardır. Bunlar, şunlardır:
Pîr-i Türkistân, Ulu Türkistan Pîri Hoca Ahmet Yesevî, Hazret-i Türkistân, Hazret-i Sultan, Kul Ahmed Hâce ve Hâce Ahmed diye anılan Ahmet Yesevi (?-1166?), Türkistan’ın Yesî şehrinde doğduğu için bu isimle öne çıkar.
Aklıma gelmişken, bir de ‘düşünmedikçe’ye bakalım!.. Tabiî ki, bu, biraz savruk geliyor insana!. Fakat, bunu müdafaa edenler de var!.. Şu sözleri beraberce okuyalım:
Dünyâ, her gün değil; her saniye yıkılıp, yeniden kuruluyor…Ne bu yıkılmalara aldırış ettiğimiz var, ne de kurulmalara!..
Bu yazımda; Türk Edebiyatı tarihini araştırma ve inceleme sahasında çok önemli bir kitaptan ve onda, hiç tahmin etmediğim ‘çok mühim bir mesele’den bahsedeceğim.
Göz, bakmak ve görmek’le vazifelidir. Bakar körlük yâni baktığı hâlde görememe, en kötü hâldir. Bunda; idrâk devreye girebilir. Yâni; iş, biraz daha karışır!..
Yahya Kemâl’in şiirlerinde “vatan” ve “millet” mefhûmlarının “târih şuûru” ile kaynaşmasını tetkik edebilmek için, önce, bu mefhûmları sosyolojik açıdan zihinlerde motifleşen mânalarıyla ele almak; onları tahlil etmek ve sonra da Yahya Kemâl’in şiirlerinde târihî derinliğe uzanan “müşterek kültür” unsurlarındaki “vatanî”, “millî” ve “târihî” sentezlere ulaşmak gerekir. Ancak o zaman, “vatan” ve “millet” mefhûmları gibi, “târih şuûru”nun da müşterek bir kültür şuûru olduğu ve bu şuûrların topyekûn milî şuûru oluşturduğu görülür.
Yıl: 1963. 21 Mayıs… Bilenler bilir…” Darbelerde Harbiyeli Olmak” kitabımda da yazdım…Teferruat oradan okunabilir.
Bir edebiyatçı dostumun yazısında, Michel de Montaigne (Mişel dö Monteyn) (1533-1592)’in, “deneme türünün pîri sayıldığını” okuyunca, Denemeler’e tekrar göz atma ihtiyacını duydum.
Yahya Kemal Beyatlı, umûmî Türk şiirinin zirve isimlerinden biridir. 2 Aralık 1884 tarihinde Üsküp’te doğmuş ve 1 Kasım 1958’de İstanbul’da vefât etmiştir.
Siyâsî rejimlerin adlarına yüklenen mânalar kadar, sahadaki tecrübeleri ve uygulanmaları da önemlidir ki, pek çoğu da şaşırtıcıdır.