*Alim ile dost ol!* İlim bilir, İrfan bilir, Söz bilir, Öğrenirsin*
Böyle bir başlık altında yazı yazmak çok zor. Devletin tarihini geleneğini, örfünü bilmeyenler 5.000 yıllık Türk tarihinin de Türk milleti nasıl yönetilmiş sistem olarak devletin yönetimi neleri korumuş nelere karşı durmuş bunları iyi bilmek gerekmektedir.
Muhterem vekillerimiz bu satırları yazılı ve görsel medyada görev yapan birçok gazetecinin yaptığı gibi akıl vermek adına yazmıyorum. Size bir vatandaş olarak sesleniyorum.
Önceki Milli Eğitim Bakanının seçmeli ders olarak okullarda okutulacağını söylediği diller… "Gerçek vatan aslında dildir. Vatandan en hızlı en kolay uzaklaşma dil yoluyla olur. Ve hatta en sessizce gerçekleşen yolda budur" Wilhelm Von Humboldt
Bugün Kurban Bayramı, bayramınız kutlu olsun. Allah yolunda kurban olanların bayramı. Bu gece on binlerce minare, şerefe Allah’ın ve onun resulünün aşkına, şerefine sabahlara kadar yandı.
Bu yazıyı İstanbul Türk Ocağında yapılan bir programda yaşanan hadiseler sebebiyle yazma ihtiyacı duydum. Öncelikle şunu belirtmek isterim ki; İstanbul Türk Ocağı Başkanı Dr. Cezmi Bayram en az 50 senedir tanıdığım kendisine ağabey diye hitap ettiğim bir kişidir.
Bugün okuyucularımıza Hz. Ali’nin “Kendi Kendinin lideri olmak” Özdeyişi ile seslenmek istiyorum.
Dadaloğlu’nu yazmak nereden aklıma geldi. Seçim sistemlerini yazarken bir şirket kurucusu tarihi bir söz söyledi.
Yöneticilerini rastgele seçen bir millet kaptanı yolcular arasından kura ile seçilen gemiye benzer. En küçüğünden en büyüğüne kadar her insan topluluğunun bir statüye ihtiyacı vardır. O topluluğun gayesi ve iradesi böyle bir statüye göre şekillenir ve gerçekleşir.
Son zamanlarda medyada bazı sözler duyuyoruz. “Ali Dibo, Hortumcu, Baron, Komisyoncu, Pastadan pay alma,1211 sayılı kanuna tabi olma, Bal tutan parmağını yalar, Arkasında dayısı var.”
Türkiye Cumhuriyeti anayasasının 6. maddesi egemenliğin kayıtsız, şartsız millete ait olduğunu. Hiçbir şekilde devredilemeyeceğini emreder. Türk milleti hiçbir zaman esaret altında yaşamamıştır. Bunun için Atatürk; “Bağımsızlık Türk milletinin karakteridir” demiştir.
Sevgili okurlarım son zamanlarda Ziya Paşayı okumaya başladım. Her gün Ziya Paşa’dan biraz okumasam rahat edemiyorum. Onun içinde yazımın başlığını Ziya Paşa ve ben olarak yazmak zorunda kaldım.
Yazılarımı genelde hep siyasi ve devletin bölünmez bütünlüğü konusunda yazıyorum. Bugün birazda sevgiden bahsedeyim istedim. Sevgi insanın en ince, hassas ve vicdan hislerinin meydana getirdiği merhamet ve şefkat duygularının bir esedir.
Yazıma bütün Müslümanların bayramını kutlayarak başlamak istiyorum. Yüce Allah insanlara huzur, saadet, sevgi ve hoşgörü versin kimse kimseyi aldatmasın. Savaşlar bitsin, kavgalar bitsin, kimse kul hakkı yemesin, kimse kimseye üstünlük taslamasın.
Türkiye Cumhuriyeti anayasasının 6. maddesi egemenliğin kayıtsız, şartsız millete ait olduğunu. Hiçbir şekilde devredilemeyeceğini emreder. Türk milleti hiçbir zaman esaret altında yaşamamıştır. Bunun için Atatürk; “Bağımsızlık Türk milletinin karakteridir” demiştir.
Hasan Basri Erk İslam tarihinde ilk adliye daireleri Hz. Ömer zamanında kurulmuştur. Hz. Ömer, adliye hizmetini diğer yönetim hizmetlerinden ayırt etmiştir. Bağımsız yargı kurumları kurmuş ve bunlara yine bağımsız yargıçlar atamıştır. Dünya tarihinde hiçbir devlette adliye işleri bu kadar kolaylıkla diğer vazifelerden ayrılarak müstakil bir hale getirilmemiştir. Bu şeref yalnız Hz. Ömer’e nasip olmuştur.
20 Ocak 2022’de İskoçya’ya oğlumun yanına gittim. Orada iki buçuk ay kaldım. İskoçya’da güzellikler gördüm, kurallar ülkesi İskoçya’nın caddeleri, sokakları, ormanları, dereleri ve kuş sesleri arasında 76 gün yaşadım. Korna sesi duymadım, yağmurlu yollarda su birikintisi görmedim. Yüksek binalara, betonlaşmaya rastlamadım. Evler dubleks arkada önde bahçeler kısacası harikalar diyarı.
Her avukat kanunun inceliklerini, belagatın hilelerini, mahkemenin münakaşa tuzaklarını unutarak meslek hayatında öyle yaşar ki, ne kendisinin giydiği cübbeyi hisseder ne de hakimlerin giydiği cübbeyi görür.
Bir avukat, kurtuluş imkanı olmayan bir davayı almıştı ve bulduğu çareyi suçluya şöyle açıkladı.
1920 yılında İstanbul işgal altındayken boğazda düşmanın burnunun dibinden kaçıp, kurtuluş mücadelesine Karadeniz’den silah ve erzak taşıyarak destek veren geminin ismi Alemdar... Kurtuluş Savaşı'nın tek deniz çatışmasında rol almış ve savaşın tek deniz şehidini vermiştir.