Güney Afrika Cumhuriyeti‘nin Birleşmiş Milletler Örgütü’nün en yüksek yargı organı olan Uluslararası Adalet Divanı “UAD“ na 29 Aralık 2023‘te İsrail’in 1948 tarihli BM Soykırımın Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi‘ni ihlal ettiği, cezalandırılması gerektiği ve durumun aciliyeti sebebiyle ihtiyati tedbir alınması isteğiyle Lahey’de açtığı davaya ilişkin “ara karar” 26 Ocak‘ta açıklandı; kararda İsrail’in davanın düşürülmesi talebi reddedilerek İsrail’in saldırılarına maruz kalan Gazzelilerin sözleşmenin 2. Maddesindeki “korunan grup” tanımını karşıladığı, Gazze’deki “felaket” boyutuna varan insani durumun “acil tehlike“ olduğu belirtildi; İsrail’in Soykırımı engellemek için etkili önlemler almasına, bunlara ilişkin UAD’na bir ay içerisinde rapor vermesi istendi; soykırım yapıldığı anlamına gelen önemli bulgular ve görüntüler bulunduğundan davanın esastan görüşülmesine ( 15/2 oyla ) hükmedildi.
En önemli iki anayasal organımız olan Anayasa Mahkemesi ile Yargıtay arasında yaşanan yetki krizi çözülebilmiş değil. Yargıtay Başkanı bunun “yorumlama farkından“kaynaklandığını söyledi; oysa Anayasamız iki yüksek yargı organı arasında anlaşmazlık çıkması halinde hangisinin yetkili olduğunu yoruma gerek kalmadan açıkça gösteriyor.
Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in geçen hafta valilerle yaptığı toplantıdaki sözleri Türkiye’nin sorunları üzerinde düşünme ihtiyacı duyan herkesi özellikle ülkeyi yönetenleri ilgilendirecek nitelikte çok önemli ve anlamlı bir mesajdır, Şimşek şöyle diyor: “Bir ülkede iki tür denge aranır; içerideki ve dışarıdaki denge. Dışarıdaki denge döviz dengesi yani cari açık. İçerideki denge bütçe dengesi birisi açık verirse bu yönetilemez. Dünyada hiçbir ülke yönetemez, Türkiye de yönetemez. Türkiye’de şu anda her iki açık yüksek .“
Yargıtay 3. Ceza Dairesi AYM’nin 14 Mayıs’ta milletvekili seçilen fakat hakkındaki ceza davasından ötürü tutuklu bulunan Can Atalay hakkındaki “hak ihlali yapılmıştır” kararını ikinci defa yok saydı. Kararın gerekçesinde yer alan ifadeler, mesleki kıdem ve başarılarından ötürü bu makama layık görülen seçkin bir heyetin bu meseleye hukuki açıdan bakıp değerlendirmek, bununla uyumlu dil ve üslup kullanmak yerine siyasi ve popülist bir nitelik taşıyor.
Suudi Arabistan’ın başkenti Riyad’da oynanması gereken 2023 süper kupa finali takımların sahaya Atatürk’ün resminin bulunduğu tişört ve flamalarla çıkma isteğinin Suudi makamlarınca engellenmesi üzerine yapılamadı. Takımlarımız ö zel u ç akla ge ç vakit d ö nd ü ler; havalimanında binlerce vatandaşımız kendilerini büyük coşkuyla karşıladı.
PKK’lı teröristlerin 22 ve 23 Aralık akşam karanlığında iki geçici üs bölgemize yaptığı saldırıda 24 saatte 12 Mehmetçik şehit oldu, biri ağır 12 yaralımız var. Saldırının yapıldığı ve sınırımıza 30 km uzaklıktaki 740 ve 753 rakımlı tepelerin bir yanında İran diğer yanında Kandil bulunuyor. Sınırımızdan uzak yerlerde bu tarz üsler kurulmasının stratejik amacı PKK’lıların bölgeye geçişlerini engelleyecek güvenli bir sınır hattı oluşturmaktır.
Adnan İslamoğlu daha önceki “Kuyu” romanında ülkücü gençlerin 12 Eylül müdahalesi öncesindeki dramını, yuvarlandıkları karanlık kuyunun derinliklerinde su yılanlarından kurtulma çabalarını anlatıyordu; romanın başkahramanı Yusuf, bir yandan devlet adına kendisinden istenen hizmetleri canı pahasına yerine getirmek için uğraşıyor, diğer yandan kuyudan çıkabilmek için incecik bir “defne dalı” na tutunuyordu.
Fikir ve düşünce dünyamızın son dönemlerdeki en değerli isimlerinden biri olan Mustafa Çalık alemi bekaya intikal eyledi; altmış yedi yıllık ömrünün, varlığını idrak ettiği yaşlardan başlayan kısmının tamamını son nefesine kadar her anlamda “bir cephedeymiş gibi yaşadı.” Mütefekkir sıfatını hakkeden düşünen bir beyin, kıvrak bir zekâ, cesur bir yürek, düşünen, yazan, konuşan, görüş ve düşüncelerini her ortamda herkese karşı başarıyla savunan örnek bir Türk münevveriydi.
İsrail bir haftalık geçici ateşkesin ardından tekrar saldırılara başladı. İki günde üç yüzden fazla Filistinli daha katledildi. İsrail’in saldırılarını ısrarla sürdürmekte oluşu aslında şaşırtıcı bir durum değil; Netanyahu’nun ve başında olduğu aşırı sağcı, fanatik dinci partilerin desteklediği İsrail hükûmetinin hedefi başından beri bellidir; mitolojik ve dini kaynaklarına dayanarak Filistin’in tamamının hâkimiyetinin kendi hakları olduğuna inanıyorlar.
50’li yılların başlarında ülke gündemimizde Kıbrıs konusu yer almıyordu. Ancak İngiltere’nin Ada’dan çekileceğini açıklaması, Yunanistan’ın Ege adalarında yaptığı gibi el çabukluğuyla burayı da ele geçirmek amacıyla girişimler başlatması üzerine Türkiye devreye girdi. Diğer yandan o yıllarda en büyük tiraja sahip Hürriyet Gazetesi’nin sahibi ve başyazarı Sedat Simavi’nin bu konudaki seri makaleleri kamuoyu ve gençlik arasında son derece etkili oluyordu.
Anayasa, bir devletin temel yapısını, yönetim şeklini, yargı, yasama ve yürütme organlarının oluşumunu, yetkilerini, birbirleriyle ilişkilerini düzenleyen, devletin egemenlik yetkilerini yani devletin iktidarı karşısında bireylerin haklarını güvenceye alan “toplumsal sözleşme” dir. Temel amacı devletin yetkilerini hukukla belirleyip sınırlandırmaktır. Kabile devleti yahut feodalite düzeyinden modern devlete geçiş aşaması anayasa ile düzenlenir.
Otuz yıl önce Sovyetlerin dağıldığı dönemde ABD tek başına bir güç olarak sahnedeydi; ekonomik ve stratejik önemi bulunan Ortadoğu’yu hem kendi çıkarları hem de kankası konumundaki İsrail’in güvenliği nedeniyle kontrolüne almaya çalışıyordu. Vietnam’da yaşadığı acı deneyimden ders aldığından bunu bölgeye asker yığarak değil istihbarat ve diplomatik kanallardan yaptı. Askeri gücünü yedekte baskı unsuru olarak tuttu, gerektiğinde belli bir süreyle kullandı.
Cumhuriyet en kısa tarifiyle siyasi gücün halk ve temsilcileri tarafından paylaşıldığı devlet yönetim tarzıdır. Osmanlı monarşisinden bu rejime geçilmesinin kapıları 23 Nisan 1920’de BMM’nin Ankara’da toplanmasıyla açılmıştı. Başkanlık divanının arkasında yazılı olan “Hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir” ifadesi 1921 “Teşkilat-ı Esasiye” kanununda devletin temel esaslarından biri olarak benimsenmiştir: “Hakimiyet bilakaydü şart milletindir. İdare usulü, halkın mukadderatını bizzat ve bilfiil idare etmesi esasına müstenittir.” Böylece egemenliğin kaynağı “dünyevileşiyor” , saltanat rejimindeki gibi kişi yahut hanedana değil halka ait olduğu belirtiliyordu.
9 Aralık 1948 BM “Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması“ sözleşmesinde soykırım şöyle tanımlanıyor: “Millî, dini, etnik ya da ırksal bir grubu kısmen ya da tamamen ortadan kaldırmak için gruba mensup olanların öldürülmesi, bedensel yahut zihinsel zarar verilmesi, fiziki varlığının ortadan kaldırılması hesaplanarak yaşam şartlarını kasteden değiştirilmesi …”
İki hafta kadar sonra Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin 100. yılını kutlayacağız. Bu tarih aynı zamanda Lozan Antlaşması ve Ankara’nın başkent oluşuyla da örtüşüyor. Birinci Büyük Savaş’ın galiplerinin bizimle ilgili paylaşım planları savaş henüz başlamadan hazırlanmıştı. Asırlardır Batı’ya Osmanlı adıyla sorun olan Türk varlığını direnemez duruma getirmekte kararlıydılar. Mondros Mütarekesi ve ardından İzmir‘in işgali bunun ilk adımlarıydı.
7 Ekim Cumartesi gecesi Orta Doğu’da bir “ilk“ yaşandı; resmen kurulduğu 1948’den beri 75 yıldır Araplara sürekli “dayak“ atan, BM’in çok sayıda kararını umursamadan Filistin’in tamamına yakınına zorbalıkla el koyan, Filistinlilerin hak ve hukukunu tanımayıp ezmeye çalışan İsrail, Hamas’ın çok ustaca baskınını engelleyemedi, derin bir şok yaşadı. Binden fazla İsraillinin hayatını kaybetmesi, üç bine yakın yaralı, iki yüze yakın askerinin ve vatandaşının rehine olarak Gazze’ye götürülmeleri bu savaşın sonucu ve seyri ne olursa olsun, en azından şimdilik İsrail için unutması imkânsız bir yenilgi anlamına geliyor.
Kabul edilse de edilmese de hukuk, yargı ve demokrasi konularında sorunlarımızın bulunduğu ortadadır. Dünya Adalet Projesi’nin 2022 Hukukun Üstünlüğü Endeksi yayınlandı. Ciddi bir araştırmaya dayanan 2022 yılı verilerine göre Türkiye 0,42 puanla 140 ülke arasında 116'ncı sırada bulunuyor; geçen yıl 108. sıradaydık. Konuyla ilgili çeşitli açılardan yapılıp yayınlanan başka araştırmalarda da görüntümüz daha parlak değil. Yaptığımız reformların görmezlikten gelindiğini öne sürerek bu tabloyu yok saymaya devam edebiliriz. Ancak bu tutumun ülkemize maliyetinin ne olduğunu son on yılda yaşadık, biliyoruz. Rasyonalite sadece ekonomide değil hukuk ve yargı başta olmak üzere devlet yönetiminin tamamında elzemdir.
Dr. Mehmet Güneş sadece usta bir şair değil, millî, dini ve tarihi konularda ciddi araştırmalara dayalı çok sayıda eserleri, makaleleri bulunan değerli bir Türk münevveridir. Son kitabının konusu kapağındaki adıyla “ Gönül Dilimiz Türkülerimiz”.
11 Eylül 1980 günü öğleye doğru Türkeş Beğ’in kayınbiraderi Zafer Dinler iş yerime geldi, ülke meseleleri üzerinde sohbete başladık. Onunla konuşurken Bnb. Galip Tamur telefonla aradı. MSB’nda görevliydi ve sesi telaşlıydı: “Hemen görüşmemiz gerekiyor, arabamla o tarafa geliyorum” dedi. Zafer’e oturup beklemesini söyleyerek caddeye çıktım. Az sonra Galip geldi ve arabasıyla bir tur atarken şunları söyledi: “Dün gece nöbetçiydim. Genel Kurmay Başkanlığı’nda sabaha kadar olağanüstü bir hareketlilik vardı; bu anormal durumun sebebini sorunca bir süre sonra ülkemizde yapılacak NATO toplantısına hazırlık yapıldığını söylediler. Ama inanmadım bu muhtemelen başka bir şeyin hazırlığı.”
Davanın sorgu safhası 14 Ekim 1981’de başladı. Duruşma salonuna önce ülkücü kuruluşların mensubu sanıklar alındı. Ardından başta Genel Başkan Türkeş Beğ olmak üzere Yönetim Kurulu salona alınırken çoğunu ülkücü gençlerin oluşturduğu sanıklar ayağa kalkarak duygularını yansıtan bir coşkuyla göz yaşları arasında İstiklal Marşını söylemeye başladılar; sanıklar cezaevinde maruz kaldıkları insanlık dışı eziyetlere, işkencelere, ağır baskılara tepkilerini böylece ifade ederken, fikir ve inançlarından geri adım atmadıklarını da haykırmış oluyorlardı. Görevliler şaşırmıştı, o anda müdahale edemediler; ertesi gün soruşturma açılarak yüzden fazla gence zindan cezası verildi.