Türk milleti, yüreği vatan ve millet aşkıyla çarpan, ömrü boyunca Türklüğün yücelmesi, Türk dünyasının birliği ve bütünlüğü, bütün Türklerin bir ordu olması ülküsü için çırpınan, bu uğurda pek çok fedakârlığa sessizce katlanan değerli bir evladını daha kaybetti, İbrahim Metin bu sabah Hakk’a yürüdü.
ABD’de 3 Kasım’da sonucu merakla beklenen başkanlık seçimi yapıldı; ancak Trump’un yargıya yaptığı ve yapacağı itirazlardan dolayı 12 Aralık’tan önce resmî sonucun açıklanması muhtemelen mümkün olmayacak. Zaten Trump seçim öncesi yaptığı açıklamada postayla oy kullanılmasının yolsuzluklara yol açacağını, bu nedenle yargıya başvurabileceğini belirterek bunun işaretini vermişti.
Fransa Senatosu işgal yılları boyunca Ermenistan’ın bile tanımadığı sözde Dağlık Karabağ Devleti’ni tanıyan karar tasarısını onayladı. Karar bir aleyhte 30 çekimser oya karşı 305 oyla kabul edildi. Kararda Fransa’nın Ermenilere insani yardımda bulunması ve Dağlık Karabağ’da işlenen “savaş suçları” na ilişkin uluslararası soruşturma açılması için girişim yapması, Ermenilere ait dini ve kültürel varlıkların korunması ve burada yerlerinden edilenlerin evlerine dönmesine yardımcı olunması gibi istekler de yer alıyor.
27 Eylül sabahı Ermenistan ordusunun Azerbaycan topraklarına, askeri ve sivil yerleşim yerlerine yoğun topçu ve havan bombardımanıyla başlayan savaş devam ediyor. Ermenistan Başbakanı Paşinyan’ın Başdanışmanı Vagarşak Arutrunyan, çatışmaların ilk gününde şu açıklamayı yapmıştı: “Karabağ krizi nedeniyle uzun süreli bir savaşa hazırlanmalıyız. Neden mi? Zira bir kez daha söylüyorum, orada ana aktör Azerbaycan değil, Türkiye’dir. Ankara jeopolitik çıkarlarını gözetiyor. Savaşın süresi, askeri faaliyetlerin nasıl gelişeceğinden, uluslararası toplumun tepkilerine kadar birçok faktöre bağlı olacak.”
Kıbrıslı soydaşlarımız doğru bir tercih yaparak Sayın Ersin Tatar’ı seçtiler. ABD'nin, Avrupa Birliği’nin ve Rumların dışarıdan, milli kimliğini ve değerlerini kaybetmiş olan kozmopolit ve solcu kesimlerin içeriden yoğun çabalarına rağmen Mustafa Akıncı’nın seçilmemiş olması tarihi bir kırılmanın yaşanmasını önledi; bu sonuç basiretin, sağ duyunun, aklı selimin başarısıdır. Buna elbette sevineceğiz. Ancak yeni Cumhurbaşkanı Sayın Ersin Tatar’ın ve Ankara’nın konuyu rehavete kapılmadan serinkanlılıkla masaya yatırıp her yönüyle dikkatle incelemeleri, objektif değerlendirmeler yapmaları gerekiyor.
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde geçen hafta yapılan ve adaylardan hiçbirinin yeterli çoğunluğu sağlayamaması sebebiyle sonuçlanmayan Cumhurbaşkanlığı seçiminin ikinci turu, bu Pazar günü yapılacak. İlk turda UBP adayı Başbakan Ersin Tatar yüzde 32.4 oy almış, şimdiki Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’dan üç puana yakın küçük bir farkla birinci olmuştu. 190 bin kadar kayıtlı seçmenin bulunduğu KKTC‘de seçime katılım yüzde 52 gibi düşük bir seviyede kalmış, halkın neredeyse yarısı sandığa gitmek yerine, sonbaharın bütün güzelliğiyle hüküm sürdüğü Ada’da mevsimin tadını çıkarmayı tercih etmişti.
Ermenistan, Dağlık Karabağ bölgesinin Sovyetler Birliği döneminde özerklik verilerek Azerbaycan'a bağlanmasını kabul etmek istemese de o günün şartlarında sesini çıkaramamıştı. Ancak 90’lı yılların başında Sovyet İmparatorluğu dağılırken harekete geçti.
Ankara İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hasan Onat, bu fani âlemdeki yolculuğunu ikmal ederek ebedi aleme intikal etti, Hakk’a yürüdü. O’nu en son 6 Eylül’de Türk Ocakları Genel Başkan Yrd. Prof. Filiz Yavuz Avşar’ın oğlunun nikahında görüp selamlaşmıştık. Uzun yıllardır Türk Ocakları Hars Heyeti Üyesi olarak görev yapıyor, Ocak toplantılarında konuşuyor, zaman zaman Türk Yurdu’nda yazıyordu.
Batı karşısında siyasi ve askeri üstünlüğümüzü kaybetmeye başladığımız, bilim ve teknolojide, eğitimin kalitesinde dünyadaki gelişmelerin dışında kaldığımız dönemlerden beri kültürümüzün parçası haline gelen bir alışkanlığımız var; devlet hayatında, kamusal alanda yapılan icraatın, alınan kararın, atılan adımın yanlış olduğunun ortaya çıkması durumunda yetkililer sorumluluğu üstlenmek, başarısızlığı kabullenmek istemezler. Yanlışı yapanlar bir anda buharlaşıp kaybolduğundan kimse hesap vermez; olay “faili meçhul” dosyası kategorisinde etkisini fiilen sürdürse de toplumun hafızasında gündemden düşer.
30 Ağustos 1922’de Dumlupınar’da kazandığımız “Başkomutanlık Meydan Savaşı“ Türklüğün Ergenekon’dan ikinci çıkışıdır; Anadolu’nun milletimizin ebedi vatanı olduğunun teyididir. Bu zaferin büyüklüğünü ve anlamını algılamak için emperyalist Batı’nın üç yıl önce Sevr’de dayattığı haritaya bakmak yeter.
60 milyon sivil ve askerin hayatını kaybettiği İkinci Dünya Savaşı, 8 Mayıs 1945’de Almanya’nın, 9 Mayıs’ta Nagazaki’ye atom bombası atılması üzerine Japonya’nın “kayıtsız-şartsız” teslim olmalarıyla son buldu. Dünyada siyasal, sosyal, ekonomik ve ideolojik dengeler değişip “iki kutuplu” yeni bir düzen oluşurken Türkiye de doğal olarak bu gelişmelerden büyük ölçüde etkilendi.
Akdeniz jeopolitiğinin önemi, bu yüzyılın başlarında denizin altında ekonomik değeri yüksek petrol ve doğalgaz yatakları olduğunun anlaşılmasıyla birlikte daha da arttı. Doğu Akdeniz’de kıyısı bulunan ülkeler bir yandan bu rezervleri kullanılır hale getirmeye çalışırken diğer yandan alandaki haklarını uluslararası hukuka uygun tarzda güçlendirmek için girişim başlattılar.
97 yıl önce 24 Temmuz 1924’de imzaladığımız Lozan Antlaşması, dağılan Osmanlı İmparatorluğu’nun enkazı üzerine kurulan Türkiye Devleti’nin bağımsızlığının ve egemenliğinin uluslararası toplumda resmen tanınması anlamında büyük önem taşır.
14 Temmuz 1959 Kerkük katliamının yıl dönümü. Bu tarihte başlayan ve üç gün üç gece devam eden katliamda onlarca Türkmen vahşice katledildi, yüzlercesi yaralandı; Türkmenlerin evleri, iş yerleri yağmalandı.
28 maddeden oluşan Avukatlık Kanunu Adalet Komisyonu’ndan geçti; muhtemelen önümüzdeki hafta Meclis Genel Kurulu’nda “Temel Yasa” olarak yani 28 madde tek dosya halinde görüşülüp çıkartılacak. Yeni düzenleme iki önemli değişiklik içeriyor.