Türkiye; onu 1980 öncesi, Ülkücü Gençlik Harekâtı’nın lideri olarak tanımıştı.
Bilim ve teknolojinin aklın sınırlarını zorladığı 21. yy içerisindeyiz. Cern’de tanrı parçacığı peşinde koşan insanoğlu evrenin sırlarını çözmeye çalışıyor.
Ülke olarak sıkıntılı günlerden geçiyoruz. Kan ve irfan ile kurduğumuz vatanımız iç ve dış tehditler altında.
“Allah dert verip hekime, dava verip hâkime düşürmesin “ temennisinde bulunsak da hayatın akışı içerisinde hekimlere ve hâkimlere işi düşmeyen insan yok gibidir.
Yıllar önceydi. Bir arkadaşımla Erzincan’dan gelirken yol üzerinde bir Cemevi levhasına gözümüz takılmış, anında karar verip birkaç km. uzaktaki köye gitmiştik. Cemevine vardığımızda kapısının kapalı olduğunu görmüş ve rastladığımız bir köylü vatandaşa içeriyi görmek istediğimizi söylemiştik.
İnsanî değerlerin yüksek tutulduğu ülkelerde kişilikler bilgi, beceri ve ürettiği değerler ile şekillenirken, insan olma erdeminin hafife alındığı toplumlarda kişilik kazanmanın yolu para ve makam elde etmekle geçmektedir.
“Coğrafya kaderdir” diyen İbni Haldun’un, depreme yol açacak fay hatları konusunda bilgi sahibi olup olmadığını bilmesek de sözünün doğruluğu tartışılmazdır.
Bilindiği üzere, Erzurum’un da içinde bulunduğu Kuzey Doğu Anadolu Bölgesi, coğrafî ve iktisadî yönden ülkenin en sıkıntılı illerinin bulunduğu bir bölgedir. Merkeze olan uzaklık, yüksek rakım, uzun ve çetin geçen kış, bölge insanının hayatını olumsuz yönde etkilemektedir.
Ülkemizin yüz akı kuruluşlarının başında bulunan ASELSAN’ın Genel Müdürü Prof. Dr. Haluk Görgün hafta sonu şehrimizdeydi.
Anadolu’nun kilidi konumunda olan Erzurum, askeri, coğrafi ve stratejik konumundan dolayı tarihin her döneminde düşman ülkelerin hedefinde olmuş ve işgaller görmüştür.
Bilim ve teknolojinin aklın sınırlarını zorladığı bir çağdayız. Bu gün teknolojinin insan hayatına sunduğu olağanüstü gelişmeleri yarım asır önce hayata veda etmiş bir insanın algılaması ve kabul etmesi hayal bile edilemez.
Bilim ve teknoloji alanındaki baş döndürücü gelişmeler, yaşam şartlarının iyileşmesi, insan sağlığını tehdit eden çok sayıda hastalığın önüne geçilmesi, büyük savaşların yaşanmaması gibi nedenler dolayısıyla dünya nüfusu hızla artmaktadır.
Kuşaktan kuşağa aktarılan efsaneler, sözlü kültürümüzün en yaygın örneklerinden olup Anadolu’nun her yöresinde farklı şekillerde anlatılmaktadır.
Suç işleme yarışında rekorlara koşan bir ülke konumundayız. Meksika ve Brezilya ile bu konuda yarışır olduk. Hapishaneler dolmuş vaziyette. Devlet yeni hapishaneler yapmakla meşgul. Tutuksuz yargılanmak üzere dışarda gezenlerle, Denetimli Serbestlik’le cezasını çekenler bir tarafa, cezaevi firarilerini de hesaba katarsak ülkedeki suç tablosunu anlayabiliriz.
Mekke’nin fethi sırasında, Bilal-i Habeş’in okuduğu ilk ezanın, müminler üzerinde bıraktığı etkiyi ve heyecanı, bu gün dahi güzel okunan bir ezan duyduğumuz zaman anlayabilmekteyiz. Hatırlatma, davet ve çağrı gibi anlamları olan ezan, aynı zamanda Müslümanlar için evrensel bir mesaj niteliği de taşımaktadır.
İnsanoğlu dünyaya adım attığından beri ölümü ve hayatı sorgulamış, nasıl yaratıldığını, ne maksatla dünyaya geldiğini, neden göçüp gideceğini merak etmiş, bu düşünceleriyle ilgili beklentilerini din ve düşünce sistemleri içerisinde bulmaya çalışmıştır.
Onları ekranların değişmez aktörleri olarak açık oturum programlarında hemen her gün görmekteyiz.
Gelişmesini ve kalkınmasını tam sağlayamamış ülkelerde işlerin günü birlik plan ve programlarla halledilmeye çalışılması alışıla gelmiş bir durumdur.
Stratejik öneminden dolayı devamlı düşman ülkelerin hedefinde olan ve defalarca istila edilen Erzurum, coğrafi şartları itibarıyla da zaman zaman deprem ve sel gibi felaketlerle karşı karşıya kalmıştır.
İstanbul’un en dindar semti olan Fatih’te bir aile dramı yaşandı. Maddi sıkıntı yaşayan dört kardeşin siyanür içip hayata veda etmeleri yoğun ülke gündemi içerisinde kısa bir haber olarak geçti.