Seçmensiz demokrasilerde seçimlerle değişmeyen, ömür boyu başkanlık peşinde koşanların elinde, barış dünyası savaş dünyasına dönüşüyor.
İster Doğu’da ister Batı’da olsun, dünyanın her ülkesinde şehirler, üretimi artırıcı, yönetimi iyileştirici, toplumu geliştirici işlev yüklenirler.
İlk öğretimden yüksek öğretime kadar bütün eğitim kurumları, öğrenen öğretmenleri, öğreten öğrencileriyle, ülkelerin omurgasını oluştururlar. Eğitim öğrencilere bilgi kazandırma, kazanılan bilgiyi yararlı hale getirme sürecidir. Ömür boyu devam eden bu süreçte, yaşı ve işi ne olursa olsun, herkes hem öğreten öğretmen hem de öğrenen öğrencidir. Öğrenme ve öğretmenin yeri ve zamanı yoktur. Toplum öğrenmesini öğrenmek zorundadır.
Ülkelerde insanlar, herkes tarafından benimsenen alışkanlıklarla, yağmurlu karanlık ortamları, güneşli aydınlık ortamlara dönüştürürler.
Dünyada kuruluşlar ne üretirlerse üretsinler, başta gelen sorumlulukları, kaynaklarını en verimli olarak değerlendirmektir. Kuruluşların uzun ömürlü olmaları, ekonomik, siyasal ve kültürel çevredeki değişmelere uyum sağlamaları, önceden hazırlandıkları planlara bağlıdır. Kuruluşlar geleceklerini, aksatmadan yaptıkları planlarla güvence altına alırlar. Sürekli güncellenen planlarla, kendilerini yenilemeyen kuruluşlar, uzun dönemde varlıklarını koruyamazlar.
Dünyanın her yerinde, savaş ve barış gibi, özgürlük ve eşitlik, toplumun bütün kesimlerinin ilgilendiren ana tartışma konularıdır. Özgürlükleri sınırlayan dayatmacı yönetimlerde, savaşın şahinleri güç kazanırlar. Eşitliğe önem veren demokratik yönetimlerde, barışın güvercinleri öne çıkarlar. Dayatmacı yönetimler düşmanlıkları büyüterek, ömürlerini uzatmaya çalışırken, demokratik yönetimler dostlukları geliştirerek, ömürlerine ömür katarlar.
Tarihsel süreçte toplumlar bulundukları yerde kalmazlar, konumlarını sürekli değiştirirler. Toplumların yapı değiştirmeleri, olumlu yönde büyümeye dönük olduğu gibi, olumsuz yönde küçülmeye dönük de olur. Tabiattaki doğal olayların, uymak zorunda olduğu doğal yasalar varsa, toplumlarda da insanların uymaları gereken toplumsal yasalar vardır. Toplumsal yasalar uzun dönemde, geçerliliklerini hiç aksatmadan korurlar.
İnsanlar topraktan gelmişlerdir, kendilerine verilen zaman tamamlanınca, yeniden toprağa döneceklerdir. Dünyada beş bin yıllık insanlık tarihine bütün olarak bakıldığında, dünyanın insanlara ait değil, insanların dünyaya ait oldukları görülür. Bu yüzden, ne Doğu"da ne de Batı"da ne kadar güçlü olursa olsun, hiçbir ülke, dünyanın tek sahibi olamaz. Dünya bütün dünyalılarındır.
Dağın dağa kavuşmadığı, ancak insanın insana kavuştuğu bir dünyada, bütün insanlık bir seçim yapma sorunuyla karşı karşıyadır. Artık seçim yapma zorunluğu, sağ kültürle sol kültür arasında değildir. Yeni yüzyılda, herkes kutsal kültürle seküler kültür arasında bir seçim yapmak zorundadır. Din savaşlarının toplumda büyük sarsıntılara yol açtığı Avrupa ülkelerinde, insanların tercihlerini seküler kültürden yana yapmaları istenmektedir.
Üretimde ve yönetimde, bir yandan tüketimi azaltırken, bir yandan üretimi artıranlar, sınırlı kaynakları sürekli yeniden değerlendirerek, bütün insanların ihtiyaçlarının karşılanmasına katkıda bulunurlar.
Doğu ile Batı dünyası arasındaki çatışmaların, doruk noktasına ulaştığı, Ortaçağ sonrası dünyanın, en büyük silahlı gücü Amerika’dır. Pentagon denizleri ve karalarıyla, dünyanın her yanına yetişebilecek bir ordunun yönetim merkezidir.
Peygamberlerin haberlerini verdikleri, temellerini attıkları erdemli devletleri, seküler dünyanın bilgeleri, deneme ve yanılma yoluyla ararlar.
Geçen bin yılda Buhara’dan Bursa’ya gelen, İstanbul’dan Doğu Avrupa’ya giden Türkler, gelen bin yılda Edirne’den Batı Avrupa’ya gidiyorlar.
Savurganlığın herkesin gözünü kamaştırdığı toplumlarda, şehirlerin odak noktasını alışveriş merkezleri oluşturmaktadır. Savurganlığı bir yaşama ve düşünme biçimine dönüştüren seküler insanlar, haftada en azından bir defa alışveriş merkezlerine gitmezlerse, kendilerini hem çok yoksul, hem de çok mutsuz hissetmektedirler.
Türkiye'nin önündeki en büyük sorun, demokratik kültürün özümsenerek içselleştirilmesidir. Türkiye'deki siyasi partiler ister muhafazakâr demokrat ister sosyal demokrat ister milliyetçi demokrat, isterse liberal demokrat olsunlar, hepsi demokrasi ortak paydasında buluşmak zorundadırlar. Demokratik kültürün zenginleşmesine katkıda bulunmayan siyasi partilerin elinde, Türkiye bir darbeler ülkesi olmaktan kurtulamaz.
Yirminci yüzyılda Batı dünyasının öncülüğünde, bütün ülkelerde ekonomik ve kültürel alanda, büyük bir değer kayması yaşanmıştır.
Ülkelerin birbirlerine kapı komşuları oldukları düz kare dünyada, bütün girişimcilerin dünya pazarlarındaki başarıları, ürünlerinin kalitelerini artırmak, maliyetlerini düşürmek için, bir girişimciyle pazar olmaz yaklaşımıyla, birbirleriyle yapıcı bir yarışa girmelerine bağlıdır. Dünyada “İlke Merkezli Liderlik” anlayışının öncüsü, Stephan Covay’ın “Etkili İnsanların Yedi Alışkanlığı” kitabında, ele alarak tartıştığı alışkanlıklar, dünyanın her ülkesindeki girişimciler için de geçerlidir.
Otokratik yönetimlerde azınlığın, demokratik yönetimlerde çoğunluğun görüşlerine önem verilir. Büyük kırımlar, sonu gelmeyen savaşlar, azınlığın kazançlarının çoğunluğun kazançlarından üstün tutulmasından kaynaklanır. Çoğunluğun görüşlerini göz ardı edenler, dehşet verici ölümlere yol açarlar. Bu yüzden çoğunluğun ihtiyaçlarını karşılayan demokratik yönetimler uzun ömürlü, azınlığın isteklerini gözeten otokratik yönetimler kısa ömürlü olurlar.
Tarihin her döneminde güzel düşünen, güzel gören, güzel yaşayan insanlar birbirleriyle, güzel ürünler, güzel hizmetler, güzel bilgiler üretmede yarışırlar. Onlar insanların düşünce ve eylem dünyalarını zenginleştirerek, büyük dönüşümleri başlatan kıvılcımları oluştururlar. Ve bütün insanları veren eller olmaya özendirirler. Onların yorulma bilmez çalışmalarıyla, dünyanın bilinen doğal zenginlikleri değerlendirilir, bilinmeyen kaynakları gün ışığına çıkarılır.
Bayram günleri paylaşma günleridir. Bayramlarda paylaşma doruk noktasına ulaşır. Bayramlarla kişisel mutluluklar, toplumsal mutluluklara dönüşür. Bayram günlerinde paylaşma kültürü zenginleşir, yeni boyutlar kazanır. Ve gökyüzüyle yeryüzü arasındaki “tozlu zaman perdesi” sonuna kadar açılır, gökyüzünü meleklerin kanat, yeryüzünü insanların ayak sesleri doldurur. Gidenlerle kalanlar, bayram saatinde camilerde buluşurlar.