Hz. Peygamber s.a. Mekke’de önce dedesinin, ardından amcasının himayesinde büyümüştü. Bir ara çobanlık yapmış ve ticaretle uğraşmış, nihayet zengin bir hanım olan Hz. Hatice ile evlenmişti. Medine’ye hicret ettiğinde herhangi bir mal varlığı yoktu. Diğer muhacirler gibi o da bir süre ensarın yardımıyla geçindi.
Hz. Peygamber s.a. kıyamete kadar gelecek insanlara örnek bir şahsiyet, davranışlarından ders alınacak bir rehber olarak gönderildiği için hayatın her yönünü içine alan üstün bir ahlâkla donatılmıştır.
İçinde yaşadığımız çağ, gününü kurtarmaya çalışanların yaşama hakkına sahip olacağı zaman olmaktan çoktan çıkmıştır. Gününü kurtarmaya çalışanlar, uzun vadeli plan yapan, elli yıllık, yüz yıllık, bin yıllık senaryo yazan güçlülerin oyuncağı ve sömürgeleri haline gelmişlerdir.
İlâhî irade ile bilgilendirme gerçekleşmeden hiçbir kimsenin kâmil mânada iman nimetine kavuşamayacağı (Kur’ân-ı Kerim Yûnus 10/100), peygamber görevlendirilmeden kimsenin cezalandırılmayacağı (Kur’ân-ı Kerim İsrâ 17/15), son mükemmel kitap Kur’ân-ı Kerim’de açıkça ifade edilmiştir.
ا اَيُّهَا الرُّسُلُ كُلُوا مِنَ الطَّيِّبَاتِ وَاعْمَلُوا صَالِحًاۜ اِنّ۪ي بِمَا تَعْمَلُونَ عَل۪يمٌۜ ﴿ 51 ﴾ 23/51 “- İlahi hükümleri icra, dünya düzenini kurma ve sağlama ile görevlendirilen, bütün peygamberleri tasdik eden ey evrensel tek yetkili son Rasûl! Allahın Rasulünün davetini, tebliğini, teşriini, devletini, hayırda teşkilatlanmasını, ümmetin birliğini devam ettirerek İslami sorumluluklarını ifa eden ey müslüman halifeler-görevliler! Emeğinizin karşılığını helal maldan-paradan oluşturulan beytülmalden-bütçeden, helal-meşru kabul edilebilir miktarda alın yiyin. Hâlis niyet ve amaçlarla, İslâm esaslarını, İslâmî düzeni hayata geçirin, iş barışı içinde bilinçli, planlı, mükemmel, meşrû, faydalı, verimli çalışarak nimetin-ürünün bollaşmasını sağlayın, yerinde, haklı çıkışlar yaparak, düzelmeye, iyiliğe, iyileştirmeye ön ayak olun, cârî-
Kur’an-ı Kerim’de Bakara Suresi 104. ayet var. Hiç bir mealde düzgün mana verilmemiş. “Bize sürü muamelesi yap, demeyin.” den; “Sen de bizi dinle demeyin, bakar mısın deyin.” e kadar. Hatta hiç tercüme etmeden “ râina demeyin, unzurna deyin.” şeklinde manalandıranlar çoğunlukta.
Kelime-i Tevhid’in “Lâ ilâhe illallah, Muhammed’ ür-Rasülullah,, olduğunu, “ilâh (Hak ilâh) yalnızca Allah’tır. Muhammed s.a. Allahın Resülüdür.,, manasına geldiğini; bir kimsenin İslama, Kelime-i Tevhidi söyleyip kabullenerek, tastik ederek girebileceğini; Kelime-i Tevhidin kabullenilip tastik edilme şekline Kelime-i Şehadet dendiğini, “Eşhedü en lâ ilâhe illallah ve eşhedü enne muhammeden abdühü ve Rasülüh.,, şeklinde ifade edildiğini; “ilâhın (Hak ilâhın) yalnızca Allah olduğunu kabul ve şehâdet ederim. Muhammed S.A in de Allah’ın kulu ve Rasülü olduğunu kabul ve şehadet ederim.,, manasına geldiğini hemen her müslüman bilmektedir.
İnsanların çoğunun, lügatların “ Allahın adının yüceltilmesi” olarak manalandırdığı bu terkibin doğru okunuşu “i’lâi kelimetillah” dır. Telaffuzu galat ı meşhur olarak yerleşmiştir.
Kelime-i Tevhid’in “Lâ ilâhe illallah, Muhammed’ ür-Rasülullah,, olduğunu, “ilâh (Hak ilâh) yalnızca Allah’tır. Muhammed s.a. Allahın Resülüdür.,, manasına geldiğini; bir kimsenin İslama, Kelime-i Tevhidi söyleyip kabullenerek, tastik ederek girebileceğini; Kelime-i Tevhidin kabullenilip tastik edilme şekline Kelime-i Şehadet dendiğini, “Eşhedü ellâ ilâhe illallah ve eşhedü enne muhammeden abdühü ve Rasülüh.,, şeklinde ifade edildiğini; “ilâhın (Hak ilâhın) yalnızca Allah olduğunu kabul ve şehâdet ederim. Muhammed S.A. in de Allah’ın kulu ve Rasülü olduğunu kabul ve şehadet ederim.,, manasına geldiğini hemen her müslüman bilmektedir.