Hz. Muhammed s.a.’in komuta ettiği sefer sayısı 27’ dir. Kaza umresi de ilave edilirse 28’dir. Bunlardan dokuzunda savaş cereyan etmiştir. İlki Veddan Gazvesi, sonuncusu ise Tebük Gazvesidir.
Mü’minlerin annesi Aişe r.a. validemiz Ebu Kuhafe’nin oğlu Ebu Bekir r. a. ile Kinane kabilesinden Uveymir oğlu Amirin kızı Ümmü Rûman r.a. nın kızlarıdır.
Namazın dışındaki vakitlerde müslümanların toplanması gereken önemli bir durum söz konusu olduğunda salâ okunur. Bu Hz. Muhammed s.a. den bir sünnettir. Bu günkü kadar uzun değildir o günkü salâlar.
17/11 İnsan hayır dua edip hayrı talep ettiği gibi, beddua da eder, şerri davet eder. İnsan pek aceleci bir tabiata sahiptir.
5 âyettir. Peygamberliğin 1-2. yıllarında Mekke’de nâzil oldu.
Abdullah b. Ömer r.a. anlatıyor: Peygamber s.a. şöyle buyurdu: “- İslâm beş esas üzerine kurularak yükselir:
2/22 Rabbiniz, sizin yaşamanız, yerleşmeniz, menfaatiniz için yeryüzünü tarıma elverişli ovalar, iskana uygun araziler haline, işlevli hale getiren, göğü de yükseltip düzenleyerek tavan olarak inşa eden, gökten su indirerek depolayandır. O su ile, size rızık olarak topraktan çeşitli ürünler çıkardı. Artık, bundan sonra da, bile bile taş yığınlarını, putları, şahısları tanrılaştırarak Allah'a eşler, ortaklar koşmayın.
108/1 Biz Kevser’i, peygamberliği, Kur’ân’ı, hayrı ilke edinen bir ümmeti, dünya hakimiyetini, âhiret saadetini, lütfumuz ve ihsanımızla sana verdik.
Sınırsız rahmeti ve engin merhameti ile hayat veren, yaşatan, koruyan, rahmetine, merhametine, lütfuna, ihsanına ve hayırlara mazhar eden, Rahmân ve rahîm olan Allah’ın adı, izni ve yardımıyla...
Kur’an-ı Kerim’de çok açık bir şekilde yeryüzünün Allaha, yeryüzündeki hükümranlığın da Allah ve Rasulüne ait olduğu beyan ediliyor. Rasulullah veda konuşmasında ise, yeryüzünün Allaha ve Rasulüne ait olduğunu ifade ediyorlar.
40 âyettir. Peygamberliğin 1-5. yıllarında Mekke’de nâzil oldu.
23/51 “- İlahi hükümleri icra, dünya düzenini kurma ve sağlama ile görevlendirilen, bütün peygamberleri tasdik eden ey evrensel tek yetkili son Rasûl! Allah’ın Resulünün davetini, tebliğini, teşriini, devletini, hayırda teşkilatlanmasını, ümmetin birliğini devam ettirerek İslami sorumluluklarını ifa eden ey müslüman halifeler-görevliler! Emeğinizin karşılığını helal maldan-paradan oluşturulan beytülmalden-bütçeden, helal-meşru kabul edilebilir miktarda alın yiyin. Hâlis niyet ve amaçlarla, İslâm esaslarını, İslâmî düzeni hayata geçirin, iş barışı içinde bilinçli, planlı, mükemmel, meşrû, faydalı, verimli çalışarak nimetin-ürünün bollaşmasını sağlayın, yerinde, haklı çıkışlar yaparak, düzelmeye, iyiliğe, iyileştirmeye ön ayak olun, cârî-kalıcı hayırlar, şeriata uygun işler yapın, sâlih ameller işleyin. Ben sizin bilinçli maksatlı amellerinizi biliyorum.”
Allah Teala Araf Suresi 172. ayette “Ben sizin Rabbiniz değil miyim, diye soruyor. Adem oğullarından da elbette Rabbimizsin” cevabını alıyor. İsteseydi firavunun dediği gibi “ben sizin yüce Rabbinizim” diyebilirdi. Demesine insani planda mani olabilecek hiçbir şey yoktu. Dünya hayatının bir imtihan dönemi olması dolayısıyla Allah Teala kula olabildiğince hürriyet vermiştir. Son Peygamberiyle gönderdiği Hak dine girmeye de kimsenin zorlanmayacağını açık bir şekilde beyan buyurmuştur.
İnsanların aklını ve zihnini karıştıran konulardan birisi de bazı mal ve eşyada uğurlu ve uğursuzluk vehmetmeleridir. Özellikle uğursuzluğun insanın kendi düşüncesizliğinden, kendi tedbirsizliğinden kaynaklandığı ve bunun sorumluluğunun insanın kendisine ait olduğu çok net bir şekilde İsra Suresi 13. ayette beyan edilmektedir.
34/10 Andolsun, Dâvûd’a tarafımızdan bir üstünlük verdik. “- Ey dağlar! Yankılanarak onunla beraber Allah’ı tesbih edin, siz de ey kuşlar, öterek onunla beraber tesbih edin, zikredin.” dedik. Onun için demiri yumuşattık.
وَمِنَ الَّيْلِ فَتَهَجَّدْ بِه۪ نَافِلَةً لَكَۗ عَسٰٓى اَنْ يَبْعَثَكَ رَبُّكَ مَقَامًا مَحْمُودًا ﴿ 79 ﴾ 17/79 Gecenin bir kısmında, son üçte birinde uyanarak, farz namazına ilâveten, sadece sana mahsus bir ibadet olmak üzere uzun uzun Kur’an okuyarak teheccüt namazı kıl. Rabbinin seni Makam-ı Mahmud’a, bütün insanlık tarafından övgüye, şükrana layık görüleceğin bir liderliğe, şefaat makamına; övülecek faaliyetler göstereceğin iktidar makamı Medine’ye göndermesi ümit edilir.
Hz. Peygamber’in diplomatik faaliyetleri Medine’deki görüşmelerle sınırlı kalmamış, diğer ülkelerle yazılı haberleşmeyi sağlayan düzenli bir servis kurulmuştu. Bu yazışma metinlerinin çoğu kaybolmakla birlikte bazıları kaynaklarda yer almaktadır.
Medine döneminde İslâm ümmetinin gerçekleşmesi sürecinde Resûlullah asla kuvvet sâikiyle hareket etmemiş, aksine, derin bir tevazu ile en büyük askerî ve siyasî başarılarını da Allah sayesinde elde ettiğini söylemiştir. Hareket tarzında hiçbir değişiklik olmamış, görev anlayışı eskisi gibi kalmıştır.
Resulullah s.a.in peygamberlik misyonu, ferdî ve manevî hayat kadar maddî ve içtimaî hayatın da mükemmellik ölçüsünü ortaya koymayı ve her iki alanda insanlara kılavuzluk yapmayı kapsamaktadır.
İnsanları irşad etmek üzere ilâhî vahyin tercümanı olarak gönderilen bir peygamberin içinden çıktığı toplumun dilini iyi bilmesi, güzel ve etkili konuşma yeteneğine sahip bulunması (fesahat ve belagat) peygamberliğin özelliklerinden sayılır.