Pekiyi 60'lı yıllarda günlük yaşamımıza yön veren, kolaylık sağlayan; iletişiminden, temizliğine, yiyeceğimizden, içeceğimize, ulaşımımızdan, haberleşmemize kadar bize sunulan hizmetler nelerdi?
(Meğerse neler değişmiş ülkemizde, neleri unutmuşuz zamanla! ) Değerli Okur bu yazım; Milenyumlu yılları yaşayan dünyamızda pek çok ülke bilişim çağının tüm teknolojik gelişmelerini yaşarken; günümüz Türkiye’sinden çok değil bundan 60 yıl öncesine baktığımızda, ülkemizin ardında kalan yaşam biçiminin ne olduğunu bilmeyen genç kuşaklara, mazide kalan Türkiye’nin neleri nasıl yaşadığını anlatmak için kaleme alınmıştır. İşte o dönemde yaşananlar, yaşayanların hayatına renk katanların öne çıkanları:
‘’Nefis, yalanların ve yalancıların; vicdan ise gerçeklerin, doğruları savunanların sesidir…’’ ( Bkz: 10’ların İzleriyle Türkiye-Atilla Çilingir, 2014 )
‘’ Ey Bayrak; uğruna veremediğimiz canı, gölgende yaşatmaya hakkımız yok…’’ Tarih 13 Kasım 1918; yer, İstanbul Haydarpaşa iskelesi… Sarayburnu önlerinden İstanbul limanına doğru ağır, ağır ilerleyen düşman zırhlılarını izleyen şahin bakışlı bir çift mavi göz…
Değerli okur: Aşağıda okuyacağınız gerçek bundan tam 37 yıl önce KKTC’de Anneler gününde yaşanmış bir olayı, ana yüreğinden taşan duyguları anlatır. Boşuna dememişler ‘’Ağlarsa anam ağlar, gerisi yalan ağlar’’ diye…
Tarih sayfaları yaşanan tüm gerçekleri bünyesinde saklayan en değerli hazinedir. Kimi zaman yaşanan gerçekleri yok sayan, çarpıtan odaklar; tarihe emanet edilen o gerçeklerin belgeleriyle, tanıklarıyla karşılaştıklarında: ‘’Ben bunun böyle olduğunu bilmiyordum!’’ diyerek anlattıkları yalanlardan sıyrılmaya çalışırlar!
25 Mart 2022 tarihinde Güney Kıbrıs Rum kesiminde yapılan bir resmigeçit töreninde, Rumların taşıdığı pankartlardan birisinde yazan cümle buydu!
‘’Tarih kitaplarında Türkler hakkında yazılı olanlar, hatta onlarla savaşanların anlattıkları, gerçekleri ifade etmekten acizdir. Mutluluk Türklerle birlikte savaşmaktır. Bu şerefi ömrümün sonuna kadar taşıyacağım. Taş üstünde yatıyor, güneşe, fırtınalara, soğuğa, yağmura karşı korumasız siperlerde çamur ve toz içinde günler geçiyor. Fakat dünyanın bütün araç ve imkânlarına sahip düşmanlarıyla aslanlar gibi dövüşüyorlardı. Bu ne sessiz ve gösterişsiz bir vatan sevgisiydi. ’’Allah’ın Adını Yürekten Haykırarak’’ saldırganın üzerine atılıyorlardı. Düşmanları da onlara hayrandı.’’ (Çanakkale Osmanlı Orduları Komutanı Mareşal Liman Von Sanders Çanakkale, 1916)
Güneşin her doğuşunda ülkemizde aydınlık yüzlerin birbirlerini selamladığı, yeşilin her tonuyla dolu doğal güzelliklerin içimizi ferahlattığı, doğa dostlarının, dostluğun, kardeşliğin her yanımızı sardığı bir günü tarif etsem,
Geçtiğimiz hafta içinde Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinde ünlü bir iş adamı failleri aranan bir cinayete kurban gitti. Cinayet haberi duyulduğunda Türkiye’de yayın yapan bir televizyon kanalında bu haber Kıbrıs Türk tarihine adını şanla, şerefle yazdırmış, Kıbrıs Türk’ünün adadaki varoluş mücadelesine önderlik eden bir teşkilatla irtibatlandırılmak istenmiştir!
Eskiden aşklar vardı; Duygu dolu sevgi yumakları ile örülmüş. Türlü gizemlerin barındığı, tomurcuk güllerle döşeli, yasemin kokulu bahçelerde bülbül sesleriyle anlatılan…
Kış mevsiminin en güzel hediyesidir Kar… Rengi masumiyeti çağrıştırır. Yağdıkça yağar, bembeyaz örtüsüyle yeryüzünü kaplar, erimesiyle toprağa bereket katar. Çiftçinin en büyük dostu, insanlığın su ihtiyacını karşılayan en önemli kaynaktır.
Yeni yıla girdiğimiz şu günlerde her şey öylesine olumsuz, her geçen gün öylesine karamsar ki, güzel günlerin nasıl bir şey olduğunu bile unuttuk!
O sabah erkenden kalkmadı! Uyandığında neredeyse öğlen olmuş, güneş çoktan en sıcak saatine ulaşmıştı… Miskin, miskin gerindi…
İngiltere’nin 1878’de Kıbrıs adasına el koymasıyla başlayan; Kıbrıs Türk Halkının, Rumlara karşı adada gerçekleştirdiği direnişe, var oluş mücadelesine yansıyan üç önemli gerçek vardır:
Evladını kaybeden bir annenin, bir babanın, eşini kaybeden bir sevgilinin, ya da anne ve babasını kaybeden bir evladın acısı nasıl anlatılır? Onların yüreklerinden kopup gelen o acılı feryatları yazmak, seslendirmek mümkün müdür? Evladını kaybeden bir annenin, bir babanın, eşini kaybeden bir sevgilinin, ya da anne ve babasını kaybeden bir evladın acısı nasıl anlatılır? Onların yüreklerinden kopup gelen o acılı feryatları yazmak, seslendirmek mümkün müdür?
Hayat, biz insanlara Allah’ın armağan etmiş olduğu büyük bir değerdir. Hiç düşündünüz mü? Bu değerli süreci yaşarken biz hayata ne verdik? Hayat bize ne verdi? Ama bundan da önemlisi doğup büyüdüğümüz, hayatımızı geçirdiğimiz vatan topraklarımıza, canım ülkemize biz neler verdik?
Bir devlet düşünün! Kurulalı tam 38 yıl olmuş ama bu devleti Türkiye’nin dışında tanıyan başka bir devlet yoktur! Bu devletin adı: Kuzey Kıbrıs değil; Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetidir. Bir halk düşünün!
‘’Tarih 28 Ekim 1923, günlerden Pazar… Ankara güzel bir sonbahar gününü yaşıyordu. Gazi öğlene kadar Meclis’te çalışmış, şimdi Çankaya’ya gitmek üzere ayrılıyordu ki, Meclis koridorlarında, kendisiyle görüşmek üzere bekleyen Kemalettin Sami ve Halit Karsıalan Paşalarla karşılaştı ama onları dinleyecek vakti yoktu.
Kıbrıs, Türk Milletinin en hassas olduğu konuların başında gelir. Adada yaşananlar en güncel haliyle izlenir, merakla takip edilir. Çünkü bu ada yakın tarihimizde yaşananlarıyla, ecdadımızın 307 yıl boyunca bu adaya bıraktığı izlerle bizler için çok önemlidir.