Sivas'ın bir köyünde 1960'lı yıllarda, çoğu yerde olduğu gibi, leylekler baharla gelirler ve çeşitli yerlere yuva yaparlar. O yuvalarda yazı geçirerek havalar soğuyunca güney yarım küreye, sıcak iklimlere göç ederler. Seneye baharda aynı yuvalarına geri dönerler.
En basit şekliyle, diğerinin sınırlarında biter diye biliyoruz. İyi ama bu hassas sınırı kim, nasıl çizecek? Görüyoruz ki, her kişi kendine göre sınır çiziyor ve çoğunlukla çizilen sınır, bir diğerinin sınırının üzerine arbışıyor.
1959 yılında Sivas'ın Haydarlı köyünde kayınbiraderi ile birlikte kocası Mahmut SARIKAYA'yı öldüren, Sivas Cumhuriyet Meydanında idam edilen Durdu SARIKAYA'nın hikayesidir. 25 Aralık 1960 tarihli Milliyet Gazetesinden, Ahmet Turan'ın GÜREL'in yazısından öğreniyoruz. Durdu'yu 18 yaşlarında gelinlik bir kız iken, görücü usulü ile Mahmut'a nişanlarlar.
1939 senesinde Filistinli bir öğretmen, Riyad'da görev yaptığı okulların birinde, öğrencilerinden birisinin yüzünde, büyük bir üzüntü fark etti. Öğrenciye bunun sebebini sordu. Çocuk: -Okulun bir gezi düzenlediğini, katılım parasının bir riyâl olduğunu, ama âilesinin çok fakir olduğu için bu parayı ödeyemeyecek durumda olduğu için üzüldüğünü” söyledi.
İlk defa turist bir kızla çıktık. Muhabbet ediyoruz, kız sevdiğim filmleri soruyor, okuduğum kitapları soruyor, gezdiğim ülkeleri soruyor.
Daha önce söylenmiş midir, bilmiyorum ama; Merhum Cumhurbaşkanımız, Süleyman DEMİREL, bu önemli sözü adeta beyinlerimize nakşettirmiştir. Sayın merhum DEMİREL'in bu sözü hangi şartlarda, hangi psikolojik - sosyolojik saikle, kime ve ne için söylediğini bilmiyoruz. Belki çok yakınında olanlar biliyorlardır. En azından ben bilmiyorum.
Büyük İskenderin babası Kral Philip, oğlu İskenderi hiç sevmezmiş. Hatta bir ara annesi ile birlikte İskender’i sürgüne yollamış, sonra affetmiş… Yine de İskender’e olan soğukluğu değişmemiş.
Neden öyle bakıyorsun zehir taşıyan ok gibi Nice badeler sunardım şiir gibi akaydın ya Yamacıma gel diyorken hep kaçarsın tek gibi Tatlı dille güler yüzle gülümseyip bakaydın ya
Sosyal Medyada birçok kimse tarafından peynir ekmek gibi söylenen ve de çoğu kimse tarafından alkış alan bir cümle var: "KİMSEYE EDERİNDEN FAZLA DEĞER VERME"... Güzel de, bir kişinin değerini ölçen bir ölçümmetrenin geliştirildiğini henüz duymadım.
YÜREĞİ EVLATLARI İÇİN ÇARPAN BÜTÜN ANALARA, SEVGİYLE SUNULUR … Size yıllarca evlat hasreti çeken bir annenin, hayata veda etmeden önce, bıraktığı vasiyet mektubunun acıklı hikayesini anlatacağım...
Zamanın birinde 90 yaşlarında fakat çok dinç ve genç görünümlü bir adam yaşarmış. Çevresinde bulunan herkes ona çok özenir ve sorarlarmış ‘bu gençliğin sırrı nedir’ diye. İhtiyar delikanlı güler geçermiş her soruldukça bu soruya...
Diye bir söz var. Acaba öyle midir? Eğer öyleyse,
Hani hep söyleriz ya. Bu dünya imtihan dünyası diye. Gerçekten Rab'bimiz sürekli olarak çeşitli yöntemlerle biz kullarını imtihan etmektedir.
Yıl 1979 Temmuz ayı. Erzurum Atatürk Üniversitesi İşletme Fakültesi öğrencisiyim. 2'den 3. sınıfa geçtiğim yaz. Aynı yıl ağır vasıta ehliyetimi alıp, 15 AT 004 plakalı dingilli Ford D 1210 kamyonumuzla yollardayım.
Son günlerde sosyal medyada bir resim dolaşıyor. İnce, taştan bir köprü ve karşı tarafında da, yokuş yukarı bir at arabası yolu. Ekindeki yazıda da diyor ki: "Yemen türkümüze konu olan Huş yokuşu. Askerlerimizin hepsi burada şehit oldular Allah rahmet eylesin".
Yaşadığı ilçenin kuzeyindeki dik yamaç dağlarda davar çobanlığı yapan, 14-15 yaşlarında bir çocuk vardı. Yaklaşık 180-200 davar güdüyordu. İşini yaparken en büyük zevklerinden biri, koltuk şeklinde güzel bir kayanın üzerine yan gelip, kasabayı yukarıdan seyretmekti.
Serengetide büyük kediler antilop sürülerine saldırdıklarında, genç antiloplar yaşlılarının etrafında çember oluşturup, onları koruyorlar. Halbuki normalde gençler, daha güçlü ve hızlı olduklarından, yaşlıları yem olarak bırakıp rahatlıkla canlarını kurtarabilirler.
Bazı insanlar, güzel, sorunsuz ve zevkle yaşanılabilir bir dünya istiyorlar. Sosyal medyada kafalarına uymayan arkadaşlarını silerek, " oh be rahatladım, ne güzelmiş sadelik" diyorlar. Arkasından da, nasıl arkadaşları olmalı konusunda sipariş veriyorlar.
Togan bey, bu Pazar biraz keyifsizdi. Üst düzey bir kamu yöneticiliğinden emekli olalı 10 yıl olmuştu. Emekliliğinin ilk yılları boşluğa düşmemek için, Türk sanat müziği kurslarına gitmiş, bir de ud öğrenmek istemişti. Sesi çok güzel olmadığı için, korolarda bir varlık gösterememişti. Ud öğrenmek ise onu çok yoruyordu.
Gün geçmiyor ki, eş cinayeti haberi duymayalım ne yazık ki. Daha çok erkekler eşlerine karşı şiddet ve cinayet suçu işlerken, son zamanlarda az da olsa kadınlar da, eş cinayeti işlemeye başladı. Sorsak, herkes kendine göre çok haklıdır. Ancak, aile çadırının orta direği parçalanıp, yıkıldıktan sonra bütün haklar senin olsa ne yazar...!!!