Bugüne kadar ben de bilmiyordum sebebini. Cok anlamlı bir nedeni var. Cumhuriyetin ilanından 2 yıl sonra, yani Ekim 1925’de Fahrettin Altay Paşa Çankaya’da Atatürk’ün misafiridir. Zihnini hep meşgul eden bir soru vardır.
Bu öykü, çiftlikten çiftliğe, yarıştan yarışta koşarak atları terbiye etmeye çalışan gezgin bir at terbiyecisinin genç oğluna kadar uzanır. Babasının işi nedeniyle çocuğun orta öğretimi kesintilere uğramıştı.
(ATAMIN ibretlik anısı) "Atatürk, Dinlenmek İçin Gittiği İstanbul’daki Florya Köşkünden, Yanında Yalnızca Şoförü ile Küçükçekmece’ye doğru giderken Tarlasında Sabanla Çift Süren Bir Çiftçi Görür. Çiftçinin Sabanında Koşulu Olan Öküzün Yanında, Koşulu Bir de Merkep Vardır. Şoförüne;
Karmaşık bir dünyadayız dik başına gidiyorlar Su misali kıvrılarak akıp da nere gidersin Sorumluluklar nerede hemencik pes ediyorlar Arakan’da bekleyen var bakıp da nere gidersin
Üniversite mezunu sınıf arkadaşları yıllar sonra buluşurlar ve profesörlerini ziyarete giderler. Profesörün evinde koyu bir sohbet başlar.. Kimi işinden memnun değildir, kimi kocasından.. Kimi kaç yıldır o arabayı istemektedir, bir diğerinin kayınpederi hastadır, "yoruluyorum.", " mutsuzum..", "İşimi değiştirmek istiyorum...", "Ev yetmiyor, bu araba eskidi." , " Teknem olsa.." "Bu şehri sevmiyorum", "Çocuklar okula başlayacak, o kolej mi, bu kolej mi?"
Bir gün yaralı bir kuş Hz. Süleyman Aleyhisselâm’a gelerek, kanadını bir dervişin kırdığını söyler. Hz. Süleyman, (a.s) dervişi hemen huzuruna çağırtır.
“Hz. Ömer’in halifeliği döneminde Şam Valisi olan ve Hz. Peygamber (s.a.v.)’in arkadaşlarından olan Sad b. Ebi Vakkas (r.a.) Şam’daki bir camiyi genişletmek ister. Bu nedenle de caminin civarındaki arsaları kamulaştırır. Herkes arsasının bedelini alır ve isteyerek arsasını camiye devreder. Ancak Şam’da yaşayan bir Yahudi, camiye bitişik olan arsasını satmak istemez. Vali arsasının değerini fazlasıyla verse de Yahudi vatandaş arsasının kamulaştırılmasına rıza göstermez. Bunun üzerine vali arsaya el koyar ve bedelini adama gönderir.
Koca Yusuf, bugün Bulgaɾistan sınıɾlaɾında yeɾ alan Şumnu Kasabası'nın Kaɾalaɾ Köyü'nde dünyaya geldi. Doğum taɾihi tam olaɾak bilinmese de İsveç güɾeş taɾihçisi William Basteɾ'a göɾe 1857 yılında doğmuştuɾ. Babasının adı İsmail'diɾ. Babası ve dedesi Yusuf'un ilk güɾeş ustalaɾı oldu. Çocukluğu, milliyetçilik haɾeketleɾi nedeniyle Bulgaɾlaɾın Tüɾk köyleɾini bastığı biɾ oɾtamda geçti.
Hiç yenilgi yüzü görmeyen Çolak Mümin, 1873 yılında Kavala’nın Zigos köyünde doğdu. Babası ve dedesi de o devrin çok ünlü pehlivanlarındandı. Dokuz kardeşin en küçüğü olan Çolak Mümin, II. Abdülhamit Han’ın padişahlığının ilk yıllarında pehlivanlığa başlamıştı. Babası Mümin’i esasında İstanbul’a medrese eğitimine göndermişti. Ama Mümin pehlivan hem medrese eğitiminde, hem de pehlivanlıkta oldukça yüksek bir başarı elde etmiştir.
- Geçmişteki bir tembelliğimizin sonucu mu? - Gereksiz biriktirdiğimiz işlerin sonucu mu?
Yaşım 30’a yaklaşınca ailem ve akrabalarım “Daha ne zaman evleneceksin” baskılarını arttırdılar. Sürekli olarak bir tanıdık kız tavsiyeleri vardı. Sonunda yakın bir arkadaşımın tavsiyesiyle, biriyle görüşmeye karar verdim. Bir akşam arkadaşım, benimle görüştürmek istediği hanımefendi hep birlikte dışarıda çıktık. Sakin efendi bir kızdı. Kafalarımız ilk dakikadan itibaren uyuştu. Sonrasında 6 ay kadar birbirimizi tanıma fırsatı bulduk.
Vejeteryanları biliyorduk, et yemeyip sebze ağırlıklı beslenen insanlardı. Ama bunlar hiç olmazsa diğer hayvansal ürünlerden olan; süt, yumurta, peynir ve yoğurt yiyorlardı bildiğim kadarıyla. Şimdi bir de “vegan” türü beslenen ve kendilerini vegan diye adlandıran insanlar çıkmış. Bunlar ne et, ne de et ürünü yiyorlar.
Otuz beş yaşlarında üniversite mezunu bir devlet memuru olan Tamer bey, Pazar günü evinde çok canı sıkılmıştı. “Hanım hadi parka gezmeye gidelim dedi.” Eşi Necla hanım da memur olduğu için işler pazara birikmişti. “Hayatım benim yarım kalan işlerimi bitirmem lazım, sen çocuklarımızla parka gider misin. Hem onlar da temiz hava alarak hareket etmiş olurlar.”
Risk, en kapsamlı tanımı ile, hayatımızda kontrolümüzde olan ve olmayan, irili ufaklı tehlikelerle karşılaşmamızdır. Riski en basitinden, en tehlikelisine kadar kategorize edebiliriz. Alınan önlemler her yönüyle yeterli ise, kişi ne yaptığını biliyorsa, en tehlikeli risklerden kurtulma şansı yüksek iken, koruyucu tedbirlerin, alınan önlemlerin ve aklın rasyonel kullanılmaması sonucu, insan küçücük bir riskten ölümle çıkabilir.
Bir adam eşine, - Bu akşam yemeğe çıkalım mı”? diyor, eşi ise şöyle cevap veriyor, - Hayır, bu akşam benim yerime git başka bir kadını yemeğe götür…
Bir bilge yetiştirdiği öğrencisini yanından ayrılmadan önce çağırdı. Ve Sordu: "20 yıldır buradasın, neler öğrendin?" "Yedi gerçek öğrendim" dedi öğrenci.
Demokrasimizin kıldan ince kılıçtan keskin, en önemli iki unsuru eşitlik ve adalet unsurlarıdır. Eşit olmak ile, adaletli olmak arasında çok ince ama, oldukça da önemli ayrıntılar vardır. Bu iki önemli kavram, hem ülke yönetiminde, hem yerel yönetimlerde, hem işletmelerin yönetiminde, hem de aile yönetimindeki uygulamaları ile karşımıza çıkar.
1. Sağlığınızı iyi koruyun. 2. Sevgi yüklü bir insan olun. 3. Devamlı tebessüm edin. 4. Tüm çevrenize saygılı olun. 5. Pozitif düşüncelerle bezenin.
Ayakkabıcı, yeni getirdiği malları vitrine yerleştirirken, sokaktaki bir çocuk onu izlemekteydi. Okullar kapanmak üzere olduğundan, spor ayakkabılara rağbet fazlaydı. Gerçi mallar lüks sayılmazdı ama, küçük bir dükkan için yeterliydi.
Eski bir bakandan bir konferansta konuşma yapması istenmişti. Elinde kağıt kahve bardağı ile kürsüye çıktı ve konuşmasına başladı. Ama kafasının başka yerde olduğu sanki anlaşılıyordu.