Türkiye, insanlığın geleceğinde etkin bir konuma, en kısa zamanda gelmek zorundadır. Türkiye, tarihten, kültüründen, dünyanın içinde bulunduğu koşullardan, kendi özel sorunlarından kaynaklanan çok ciddi dayatmalarla karşı karşıya bulunmaktadır.
Türkiye Cumhuriyeti, Türk insanında, sağlıklı bir zihniyet değişikliğini gerçekleştirememiştir. Bugün, sağ eğilimli aydın da, sol eğilimli aydın da, bir türlü “demokrat” olamamaktadır; çünkü kültürümüz, kültürümüze bakışımız tutarlı değildir.
Türkiye’de din alanındaki bilgi boşluğu, tahmin edilebilecek olanın çok ötesindedir. Bu durum, bir kısım insanların bilmedikleri şeyin düşmanı olmalarına yol açtığı gibi, bazı insanların saf temiz dinî duygularının, başta siyasîler olmak üzere, bazı odaklar ve kişiler tarafından acımasızca sömürülmesine, hatta insanların yaşama sevinçlerini yitirmelerine bile sebep olabilmektedir.
Türkiye’nin karşı karşıya bulunduğu bütün sorunların, dinle ve dinî değerlerle bir bağlantısı mutlaka vardır. Sorunların temelinde, din konusunda doğru bilgi sahibi olmamak yatmaktadır.
İslam dini, insanın kendisine karşı dürüst olmasını istemektedir. Bu ise, otokritik de denilen özeleştiri ile mümkün olabilir. Ancak, özeleştirinin muayyen bir seviye istediğini hemen belirtmeliyiz.
Kerbela olayı, günümüz Türkiye’sinde bile, Müslümanlar arasında görüş ayrılıklarına sebep olabilmektedir. Bu durum, tarihi ve dini doğru anlayamamanın, toplumlar için ne kadar pahalı bir bedeli olduğunun açık bir kanıtı olarak gösterilebilir.
Bilim ve teknoloji alanındaki gelişmeler, son bir asırdır insanların başını döndürmüştür.
İnsan,”oluş” halindeki bir varlıktır. İlk hücrelerin teşekkülüyle birlikte başlayan bu sürecin ilk aşaması, insanın son nefesini vermesiyle birlikte tamamlanmış olur. İnsanoğlu, değişmeyi farketmese bile, hem fizyolojik, hem de psikolojik yönden sürekli yenilenir, tazelenir.
Türkiye’yi doğru anlayabilmek için Türkiye’deki dini hayatı, bunun için de cemaat meselesini doğru anlamak gerekmektedir. Türk toplumunun çok dilli ve çok dinli Osmanlı’dan devraldığı toplumsal yapının cemaat temelli olduğu söylenilebilir.
İnsani yaratıcılık düşüncede başlar. Varlıklara isim verebilen, kelime ve kavramlarla düşünen insan, ürettiği ve kullandığı kelime ve kavramlarla kendine özgü bir dünya yaratır.
Günümüzde Müslümanların en temel sorunlarından birisi, din temelli gruplaşmalar, hizipleşmelerdir. Kur’an, “hepiniz birden Allah’ın ipine sımsıkı sarılın” derken, Hz. Muhammed, mü’minlerin kardeş olduklarını belirtirken, Müslümanlar, maalesef din anlayışları yüzünden gittikçe daha da küçük guruplara ayrılmaktadırlar.
Ramazan, insanı özünden kavrayan, bireysel ve toplumsal planda değişim ve dönüşümü kolaylaştıran bir zaman diliminin adıdır.
Büyük şehirlerin üstünde, her geçen gün daha az yıldız göründüğünün bilmem farkında mıyız? Çoğu zaman, apartman bloklarının arasından sızan gün ışığı ile yetinmek zorunda kalıyoruz.
Kral çıplak, ya da büyünün bozulması: Küreselleşmenin göze ve kulağa en hoş gelen taraflarından birisi, Ebu Garib hapishanesinden, muhtemelen iç hesaplaşmalara dayalı olarak basına sızdırılan birkaç kare fotoğrafın, insanlara “kral çıplak” dedirtecek kadar etkili olmasına imkan sağlaması...
Her şeyden önce bir gerçeği tespit edelim: Şiddet ve terör, en temelde insanın doğasına, fıtrata aykırıdır. Amaç, ne kadar anlamlı, ne kadar yüksek olursa olsun, eğer yöntem olarak şiddet ve terör esas alınıyorsa, istenilen sonuca hiçbir zaman ulaşılamaz.
”Tarihte yaşanmış olan örselenmelerin ve dertlerin ‘seçilmiş örselenmeler’ olarak kuşaktan kuşağa nasıl aktarıldığını anlamadan, bugünkü çatışmaların çoğu tam olarak anlaşılamaz.
İnsanla ilgili hiçbir şey, hiçbir zaman tek bir sebebe indirgenemez. Bu bakımdan Müslümanların geri kalmalarının pek çok sebebi vardır. Bize göre, bu sebeplerin en önemlilerinden birisi çarpık din anlayışıdır.
Din insan için, insan hayatına anlam kazandırmak için vardır. Ne var ki, insanlık tarihi boyunca, iktidarı/gücü elinde bulunduranlar, bunun sürekliliğini ve meşruiyetini sağlayabilmek için dini kullanmaktan hiç çekinmemişlerdir.
Aile, doğrudan insanın varlık yapısından kaynaklanan bir kurumdur. Her insan, tek başına, kadın da olsa, erkek de olsa, bir yönüyle eksik bir varlıktır. Bu insanın doğasından kaynaklanan bir durumdur.
Kur’an, 300’ü aşkın yerde “düşünmez misiniz?”, “ ibret almaz mısınız?” şeklindeki uyarılarla insanı düşünmeye davet etmekte ve “aklını kullanmayanların pislik içinde kalacakları”nı söylemektedir (10/100)..