Eğitimci Halil Konuşkan: “Kadim bir millete üniter bir devlet için toplama toplulukların yönetim şekli olan başkanlığı dayatmak Müslüman mahallesinde salyangoz satmak gibi absürt bir yaklaşım olarak karşımıza çıkmaktadır. Hâlbuki yönetim sistemleri toplumsal normlarla, toplumun duyuşu düşünüşü ile pekiştiği oranda başarılı olur. Cumhuriyetle birlikte milletleşme sürecimiz parlamenter demokrasi ile bugünlere gelmiştir. Türk milleti toplama bir topluluk değil tarihin en kadim milletlerindendir.
Parlamenter sistemde partiler birbirlerini dengeleyebiliyor, bir uzlaşı ortamı oluşabiliyor, ulusal çıkarlarda işbirliği yapılabiliyor. Ancak başkanlık sisteminde parti değil başkan iktidara geliyor. Başkanın dünya görüşü ise devletin dünya görüşü haline gelebiliyor. Bunun için parlamenter sistemde ortaya çıkan pürüzleri giderebilmek için başta siyasi parti yasası olmak üzere parlamentoyu güçlendirecek kanuni düzenlemeler yapılabilir. Milletvekilleri parti lideri sultasından kurtulursa yasama daha güçlü hale gelerek ideolojik bağnazlıkların ve daha sonra çıkabilecek krizlerin önlenmesinde de parlamento daha etkili olabilir.
Başkanlık sisteminin üniter yapıyı daha iyi koruyabileceği düşüncesi dillendirilmeye başlandı. Ancak, başkanlık sistemi ile yönetilen ülkelerin karşılaştıkları fırtınalar bu ülkelerin bir süre sonra federatif bir yapıya geçmek zorunda kaldıklarını ve ülkenin bölünmesine yol açılmış olduğunu unutmayalım.
Doğu Afrika ülkesi Sudan’da da üniter devlet vardı, ama bugün dünya haritasında Sudan ve Güney Sudan olmak üzere iki tane Sudan var.
Kadim ulusların kurdukları devletlerin bu sistemi tercih etmedikleri, genellikle coğrafi bölgelere göre kurulan devletlerin başkanlık sistemini tercih ettiklerini görmekteyiz.
Bu bilgiden, ulus devletlerin başkanlık sistemini uyguladıklarında ya ulus devlet özelliklerini kaybedeceklerini ya da büyük problemlerle karşılaşabileceklerini rahatlıkla söyleyebiliriz.
Başkanlık sistemiyle “sosyal devlet” anlayışı ortadan kalkmaktadır.” dedi.