Girne Öğretmenevinden ayrıldık. Hedef Kıbrıs’ın en ucu Zafer Burnu..
Lefkoşa’dan Kıbrıs’ın en kuzeydoğu ucuna yani Dipkarpaz’a gitmek yaklaşık 3,5-4 saat sürdü. Yol boyunca ıssız ve Kıbrıs’a özgü maki yani bodur ağaç olarak adlandırılan değişik bitki örtüsünün olduğu yollardan geçtik.
Bu yolculukta karşımıza çıkan en güzel noktalardan biri ise, Kıbrıs’ın en güzel sahili olan Altın Sahil oldu.
Altın Sahil’den geçtikten sonra, arabayla kocaman bir kapıdan giriş yaptık. Milli Parka adım attık ve Kıbrıs’ın sembolü haline gelmiş birçok eşek ile karşılaştık. Karşınıza çıkan o meşhur Karpaz eşekleri bir anda fotoğraf makinelerinin belleklerini anı fotoğrafları ile doldurmamıza ssebep oldu. Araba ile durmak veya arabadan inip onlara yaklaşmak hiçbir tehlike arz etmedi.
Karşınıza ilk çıkan eserin ismi Apostolos Andreas Manastırı oldu.. Bu manastır hala savaş sonrası güneye göç etmeyip kalan Rumlar tarafından ziyaret ediliyor ve Rum papaz görev yapıyor.
Manastırın hikayesi; yönünü kaybetmiş ve susuzluktan hasta olmuş bir yolcu gemisinin Aziz Andreas tarafından bu buruna yönlendirilmesi ve karaya demir attıkları an tatlı su bulmanın imkansız olmasına rağmen Aziz’in değneğini değdirdiği yerden su fışkırması ile gemideki tüm yolcuların suyu içtikten sonra tüm hastalıklarının iyileşmesi ve kör olan bir vatandaşın ise gözlerinin yeniden görmeye başlaması buranın daha sonraki yıllarda manastır olarak inşa edilmesine ve oradaki suyun ise kutsal sayılmasına sebep olmuştur.
Günümüzde ise bu su için hem güneyden hem de diğer ülkelerden duyup inananlar ya da denemek isteyenler alıp iyileşmesini istedikleri yerlerine sürüyor ve içiyorlar. Manastırın çevresinde çok küçük hediyelik eşya satan tezgahlar da var.
Ve buradaki ziyaretimiz de bitince Zafer Burnu’na yani Kıbrıs’ın en ucuna kadar baktık.
Ve geri dönüş yolculuğumuz başladı.